Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ`ın yaptığı açıklamaya göre Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde görev yapmak üzere sınavla bin kadar Mele alınacakmış.
Yani İlahiyat veya İmam-Hatip diploması olmayan, fakat kendi kendisini yetiştirmiş veya medreselerde yetişerek icazet almış, bir kısmı şu anda fahri olarak imamlık yapmakta olan kimselerden bin kişiyi kadrolarına alacakmış.
Doğrusunu söyleyeyim, haberi duyar duymaz ağzımdan çıkan ilk söz “Yani Diyanet Korucu alacak” oldu.
Hükümet ve Diyanet çevreleri tamamen art niyetli olmayabilirler, devletle halkın kaynaşmasını hedeflemiş olabilirler.
Fakat bir müslümanın aklına gelen ilk şey, halkın üzerinde etkin olan bu insanları maaşa bağlamak ve kadroya almakla, önce onları daha sonra da halkı kendisine itaat ettirmek, rejime güç kazandırmaktır.
Başbakan yardımcısının bu açıklamasının ardından hemen tartışmalar ve itirazlar da başladı.
Diyanet`te görevlendirilecek olan bu Meleler her ne kadar ülke genelinden alınacak denilse de, herkes biliyor ki tamamına yakın çoğunluğu özellikle Güneydoğu`dan, Kürt kesiminden olacaktır.
Alınacakların hangi zihniyetten, hangi meşrepten olacağına gelince, şimdiden belli olan bir şey var ki, İslam`ın siyasi şuuruna sahip olan Mollalar alınmayacak vesselam.
Allah`ın izniyle biz yine de her şeyde bir hayır olduğuna inanıyoruz. Bu işi yapanlar hangi niyetle yaparsa yapsınlar, bölgedeki ve Türkiye genelindeki Müslümanca uyanışın önünü hiçbir şekilde alamayacaklarına, bu işin de İslam`ın aleyhine neticelenmeyeceğine inanıyoruz.
Nasıl ki İmam-Hatipler, İlahiyatlar kurulurken iyi niyetle kurulmadığı halde netice itibariyle iyi bir noktaya gelmişlerse, Allah`ın izniyle hangi kesimden olurlarsa olsunlar, biz Mollalarımızdan, Seydalarımızdan hep güzellikler bekliyoruz.
Müslümanlar Mollalarına ve Seydalarına sahip çıkacaklardır!
Biz, bize düşeni yapalım ve Mollalarımıza, Seydalarımıza, kısacası âlimlerimize sahip çıkalım.
Onlardan da önce, onları yetiştiren kurumlarımıza, yani Medreselerimize sahip çıkalım.
Cumhuriyetle birlikte Anadolu`daki bütün Medreseler kapatılmış olsa da, Allah`ın izniyle rejim Doğu ve Güneydoğu`da buna tam muvaffak olamamış, insanımız bu Medreseleri imanla ve ısrarla günümüze kadar getirmiştir. Görünen odur ki, bugünden sonra bu Medreselerimiz daha da geliştirilerek devam edecek, hatta ciddi bir atılım yapacaktır.
Medreseler Anadolu`nun batı kesimlerinde yok denecek kadar azalmış, Karadeniz kesiminde devam edenler ise sadece Hafızlık ve Kıraat üzerinde yoğunlaşmıştır.
Buna karşılık Nizamiye Medreseleri geleneği Kürt kesiminde olduğu gibi devam etmekte, yüzyıllardır bölge insanına hizmet eden Molla/Mele ve âlimlerini yetiştirmektedir.
Başta Mele ve Seydalarımız ve İslam davasına omuz veren insanlarımız, Medreselerin bugünkü durumunu gözden geçirmekte, gereksiz dersleri kaldırmanın yanında çağımızda bir Müslüman için hangi ilimler gerekliyse onları da müfredata katmak suretiyle bu Medreseleri ayağa kaldırmakta ısrarlıdırlar.
Geliştirilmiş ve gözden geçirilmiş müfredatlarıyla birlikte Medreselerin bina ve dizaynları da aynı şekilde mükemmel duruma gelecek, Allah`ın izniyle İslami İlimlerin kaynağı olacaktır.
Bu noktada Müslümanlara düşen en önemli görev, Molla/Melelerine ve Seydalarına sahip çıkmak, onları hiç kimseye ve hiçbir kuruma eyvallah ettirmemek, onlardan en güzel bir şekilde yararlanmak, kendi kurum ve mekanizmaları içerisinde değerlendirmektir.
Her şeyden de önemlisi, onların kadrü kıymetini bilerek onurlandırmak, layık oldukları konumlarda bulundurmaktır.
Unutmayalım ki bu ümmet ancak Ulemânın önderliğiyle var olabilir ve varlığını sürdürebilir.
Ve tarih boyunca Ulemânın karşı karşıya olduğu en büyük tehlike ise, Devlet kapısı olmuştur.