Hani Rabbimiz Kitabında, “De ki, eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz, elinize geçirdiğiniz mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret ve hoşunuza gitmekte olan meskenler size Allah`tan, O`nun Rasûlünden ve O`nun yolunda cihaddan daha sevgili ise artık Allah`ın emri gelinceye kadar bekleye durun. Allah fâsıklar gürûhunu hidayete erdirmez” (9/24) buyuruyor ya…
Gelin buradaki ““Vemesâkine Terdavnehâ - hoşunuza gitmekte olan meskenler” ifadesini “Sıcacık yuvalarınız” diye çevirelim. Çünkü bu ifadenin kış gününde 2011 Van ve Erciş diline tercümesi budur, “sıcacık yuvalarınız” dır.
Bugün bir Vanlı için, bir Ercişli için hangi şey sıcak bir yuvadan daha değerli olabilir ki? Hatta bugün sıcak bir yuva Vanlılar için aştan ekmekten daha değerli değil midir?
Evet, bugün hepimiz sıcacık yuvalarımızla deneniyoruz.
Deprem bölgesindeki kardeşlerimiz kaybettikleri sıcacık yuvalarıyla deneniyorlar. Dün herkes gibi bir yuvaya sahiplerken hem de en çok muhtaç oldukları bir günde bundan mahrum kaldılar, gözlerinin önünde birden yok oluverdi veya yıkılmadığı halde içine giremiyorlar. Ve işte şimdi bunun imtihanını veriyorlar.
Bizler de bugün sahip olduğumuz sıcacık yuvamızın, belki de fazla fazla yuvalarımızın imtihanını veriyoruz.
Rabbimiz bizi yazlıklarımızla, birden fazla evlerimizle denediği gibi, bir tek evimizin boş odalarıyla da denemektedir.
Rahatımızı, lüksümüzü bozup bozmayacağımızla, kardeşlerimize birazcık olsun katlanıp katlanamayacağımızla denenmekteyiz.
Aslında sadece bugün değil, tarihin ilk gününden bu yana insanoğlu olarak evlerimizle denendiğimiz kanaatindeyim.
İbni Haldun`un Mukaddime`sinden ve onu bizim günümüze aktaran Malik bin Nebi`nin diliyle konuşacak olursak, insanlık alemini binlerce yıl öncesinden başlayarak Evliler ve Evsizler diye ikiye ayırmak hiç de yanlış sayılmaz.
Bilindiği üzere İbn Haldun Yeryüzünü mevsimlere göre tasnif eder. Akdenizden başlayarak bugünkü Avrupa`nın büyük bir bölümünü yerleşik hayat için en elverişli iklim olarak gösterir. Göçü gerektirmeyen iklim, yani yerleşik hayat, evlilerin iklimi.
Öteki iklimler, özellikle doğunun ve güneyin iklimi, göçü gerektiren iklim, daimi yerleşime elverişli olmayan iklimdir.
Doğu insanı aslında evsizliğin ne demek olduğunu bilir. Köyleri ve mezraları yakılanlar, bir gece aniden şehirlerin varoşlarında küçücük bir eve, bir tek odaya onlarca kişinin üst üste yığılmanın ne demek olduğunu çok iyi bilir.
Sonra, özellikle bu gazetenin okuyucuları Hicret Yıllarını, yerinden yurdundan uzakta yıllarca ufacık bir evde istif usûlü hayat sürmenin ne demek olduğunu çok iyi bilirler.
Bu konuda kardeşlerime ders vermeye kalkışmayı gerçekten kendim için haddini bilmeme olarak görürüm.
Benim sözüm özellikle bu ülkenin ortasında ve batısında yaşayan kardeşlerimedir.
Biz bu imtihanı mutlaka kazanmak durumundayız.
Sıcak yuvalarımızın bizler için Allah`tan daha sevgili olmadığını, Rasûlünden daha sevgili olmadığını, Allah yolunda cihaddan daha sevgili olmadığını ıspat etmekle yükümlüyüz.
Bunun yolu da hiç olmazsa mayıs ayına kadar yuvalarımızın kapılarını kardeşlerimize açmaktır.
Kısaca demek istiyorum ki,
Nerdesiniz ey ballandıra ballandıra Ensar – Muhacir kardeşliğini anlatanlarımız, yazıp çizenlerimiz? İşte Rabbimiz bizim önümüze de böyle bir fırsat çıkarmış bulunmaktadır.
Kim bilir belki bununla merhametini üzerimizde fazlasıyla tecelli ettirmek istiyor, bizleri makamdan makama yücelterek insanlık alemi içerisinde güzel konumlara yüceltmek istiyordur.