Müslümanlar olarak elbette olup bitenlere bigâne kalamayız. Etrafımızı saran şiddet sarmalını görmezden gelemeyiz.
İslam coğrafyasını aşıp Avrupa`nın ana merkezlerini vuran şiddetin İslam davasına ne kazandırıp ne kaybettireceğini, Avrupa`da yaşayan milyonlarca Müslümanı nasıl etkileyeceğini düşünmek elbette bizim işimizdir. Hatta bütün bu olup bitenleri birbirinden ayrı düşünmenin imkânsızlığını da biliyoruz.
Suriye`deki katliamın, milyonlarca mültecinin, ondan önceki Irak`ın bozulan yapısının göz ardı edilerek hiçbir sonuca ulaşılamayacağını biliyoruz. Fakat biz yine de bu gündeme birazcık boş vermemiz gerektiğini, kendimizi bu kadar kaptırmamamız gerektiğini, ekranlardaki terör bilgiçlerinin sabahlara kadar süren komplocu yorumlarına kendimizi vermememiz gerektiğini söylüyoruz.
Brüksel`de, Paris`te ölenlerin İslam dünyasında, özellikle Suriye`de, Irak`ta her gün ölmekte olduğu unutulmamalıdır.
Biz yaşadığımız bölge üzerinde yoğunlaşmakla yükümlü olduğumuza inanıyoruz.
Yaşadığımız bölgeye, yaşatmaya çalıştığımız sevdamıza dönmemiz ve üzerinde ciddi anlamda çalışmamız gerektiğine inanıyoruz. Çünkü bu kördüğüm ancak Muhammedî Sevdamızın güçlenmesiyle çözülecektir.
Sevdamızı katlayarak büyütmemiz için Rabbimizin bizlere yollarını açtığını görüyoruz.
En son Nevruz Meydanı net bir şekilde göstermiştir ki PKK ve türevleri kaybetmiştir. Halk desteğini çekmiştir.
Nereden ve kimlerden ilham aldıklarını bilmiyoruz ama bu çukur ve hendek siyaseti büyük bir hezimetle neticelenmiştir. Keşke bu hendek ahmaklığı sadece örgütün kendisini bitirseydi, Kürt halkına da kan olarak, gözyaşı olarak yansımış, geriye viraneye dönen yurtlar ve hicret bırakmıştır.
Peki, kim kazanmıştır? İktidar mı, devlet mi? Birazcık öyle gözüküyor. Fakat bu şimdilik böyle... Şu an her şey bıçak sırtında, her an değişebilir.
Operasyonların neticesinde az da olsa yapılan faşistçe kutlamalar, sanki yabancı bir memleket fethedilmiş gibi bayrak çekmeler, komando marşları, duvarlara yazılan ırkçı sloganlar her şeyi bir anda tersine çevirebilir.
Biz kimin kazandığını ve kaybettiğini de bir tarafa bırakalım ve ısrarla kendi sevdamız üzerinde yoğunlaşalım. Bizim başarımız birilerinin kaybı ve kazancına bağlı değildir ve olmamalıdır.
Biz Sevdamızı geliştirmeli, güçlendirmeli ve kuvvetlendirmeliyiz. Unutmayalım her şey buna bağlıdır.
Bu coğrafyanın geleceğinin Muhammedî Sevdaya bağlı olduğunu bütün taraflara daha yakinen göstermeliyiz.
Kendimize kısa ve uzun vadede yeni hedefler belirlemeliyiz.
Her şeyden önce mayası İslam`la yoğrulmuş olan bölgenin mağdur insanı Peygamber Sevdalılarını her zaman yanı başında görmelidir. Çünkü bölge insanı ne çekmişse yalnızlıktan çekmiştir, güvenecek insanları yanı başında göremediğinden, herkesin terk edip yine çete elemanlarıyla baş başa kalacaklarını anladıklarından dolayı çekmiştir.
Şunu bilmelidir ki Peygamber Sevdalıları her an kendileriyle beraberdir. Bütün sıkıntılı günlerinde mahallesindedir, sokağındadır, sitesindedir, okulundadır, iş yerindedir.
Ve Peygamber Aleyhisselam`dan kendilerine bir soluk, bir nefes, bir merhamet ve sıcaklık taşımaktadır.
Bizler Peygamber Aleyhisselam ve O`nun sevdasını öne çıkararak ayağa kalktık, bu sevdanın arkasını doldurmalıyız, güçlendirmeliyiz.
Onun için bizler Sevdamız üzerinde her zamankinden daha fazla yoğunlaşmalıyız. 2016 Kutlu Doğum etkinliklerimiz bunun için yeni bir soluk, yeni bir merhale olsun.
Elhamdülillah bu yıla on binlerce insanımıza O`nun Sîretini okutup sınavdan geçirerek başladık, bunun ne anlama geldiğini ileride göreceğiz, tarih bunu kaydedecektir.
Sevdamıza yoğunlaştığımızda şunu göreceğiz ki, asıl gündem budur.