Fotoğrafa biraz uzaktan baktığımızda meselenin bizleri aştığını, çemberin daraldığını ve coğrafyamızdaki savaş ateşinin bizi de içine almakta olduğunu görüyoruz.

Halep koridorunu güvende tutmak için Suudi Arabistan ve bazı Körfez Ülkeleriyle birlikte karadan müdahale yapılsa da yapılmasa da Türkiye`nin bu savaştan kurtulamayacağı anlaşılmaktadır.

Savaş Türkiye`yi güneyden tam anlamıyla kuşattığı gibi üç milyona yaklaşan mülteciyle birlikte zaten bizzat işin içindeyiz.

Ayrıca Ankara`daki son menfur saldırı, failinin Suriye uyruklu ve PYD`li çıkması, sonra içerde yürütülen operasyonların bizi nereye doğru götürdüğü de ortadadır.

Yani bizleri zor zamanlar bekliyor. Bireyler olarak da camialar olarak da ülke insanının tamamı olarak da galiba bu zor zamanlardan nasibimizi alacak gibiyiz.

Aslında Müslümanlar için “zor zamanlar” hiç beklenmedik, hesapta olmayan bir şey değildir.

Rabbimiz cennete giden yolun zorlu geçitlerinin olduğunu bizlere baştan haber vermektedir.

Önceki ümmetlerin başlarına gelen zorlukların, sıkıntıların ve sarsıntıların bizlerin de başına geleceğini, iman ettik demekle kurtulamayacağımızı, kesinlikle deneneceğimizi, mallarımızdan, canlarımızdan, ürünlerimizden eksiltileceğini bize baştan haber vermektedir.

Rabbimiz bu tür sıkıntılara, zorluklara ve savaşlara sabretmeyi olgun müminin özelliklerinden saymaktadır.

İşte o günler gelip kapımıza dayandı galiba. Her ne kadar “Ya Rabbi, gördüğümüzden geri koyma, günümüzü günümüzden iyi getir.” gibi duaları dilimizden eksik etmesek de zor günlerle karşılaşacak, eski günlerimizi arayacak gibiyiz.

Elhamdülillah camia olarak zor zamanların fazla yabancısı değiliz. Zaten bölge bugün kelimenin tam anlamıyla hiç yabancısı olmadığı o zor günlerden geçmektedir. Her ne kadar birinci derecede çatışmanın taraflarından olmasak da “Müminlerin derdiyle, insanların derdiyle dertlenme” adına işin içerisindeyiz.

Bölgeyle birlikte Suriye savaşının doğrudan buraya da sıçradığını, özellikle bu savaşta Rusya`yla karşı karşıya gelindiğini düşünürsek zor günlerin kapımızda olduğu tartışılmaz.

Her ne kadar başkalarına göre kaybedeceğimiz şeyler az olsa da, iktidarın nimetleri içinde yüzüyor olmasak da, iptal edilecek ihalelerimiz, bürokraside kaybedeceğimiz koltuklarımız olmasa da, elbette zor günlerde vaz geçmek zorunda olduğumuz zevklerimiz, lüksümüz ve konforumuz vardır.

Bunun için elimizde hazır bir listemiz olmalıdır diyorum. Ağırlığından dolayı batma tehlikesiyle karşı karşıya olan bir gemide sırasıyla denize atılacakların listesi olduğu gibi, zor zamanlarda bizlerin de elinde böyle bir liste olmalıdır diyorum.

Diyelim ki bizler şuurlu Müslümanlar olarak bu zor günleri kolayca karşılayabilir, atlatabiliriz. Ev halkını ve özellikle çocuklarımızı da buna hazırlamalıyız.

Görebildiğimiz kadarıyla çocuklarımıza zor günleri kabullendirmemiz fazla kolay olmayacak gibi. Çünkü onların bir dediklerini iki etmiyoruz, yerine getirmediğimiz arzuları kalmıyor. Yaşamadığımız bir hayatı onlara yaşatmaya çalışıyoruz. Bunlardan taviz vermek kolay olmayacak gibi.

Kendimizi de tamamen temize çıkarmayalım. Nankörlük olmasın, geçmişe kıyasla epeyce nimetler içerisinde yüzüyoruz. Bütün bunları veya bir kısmını bir anda kaybedebileceğimizi düşünelim.

Mekân değiştirmek, köylerimize dönmek, işimizi kaybetmek veya değiştirmek, gibi bütün alternatifleri göz önünde bulundurmakta fayda vardır.

Diyelim ki söz konusu zor günlerin bir numaralı muhatapları olmasak bile bu işin bir numaralı muhatapları Müslüman kardeşlerimiz değil midir? Onlar için bir listemiz olmalı, onlar için feragat edeceğimiz bir listemiz olmalıdır.

Zor günlere hazırlık derken dikkat ederseniz hep dünyalıkları, mal ve mülkü söz konusu ettik. Nefislerimizi, canlarımızı hiç söz konusu etmedik daha. Rabbimizden hep afiyet istiyoruz. Fakat zor günlerle imtihan edildiğimizde O`ndan sabır diliyoruz.