1977 Seçimleri öncesiydi, üniversite yıllarımızın da sonuydu.  Erzurum`un caddelerini ve sokaklarını bir gecede sabaha kadar afişlerle donatmak üzere üç kişi bir araya gelmiştik. Kimseden müsaade almamıştık, emniyet güçlerine rağmen yapıyorduk bu işi.

 

Üç kişiden birisi olan ekibimiz başındaki arkadaşımız fırtına gibiydi. Üniversiteye bizden iki yıl sonra gelmesine rağmen bu konularda bizden çok tecrübeliydi, aynı zamanda iyi bir sporcuydu.

Elinde uzun saplı fırçası önümüzde ilerliyor, afiş yapıştırılacak yerleri tespit ediyor, diğer arkadaşımız yapıştırıcı kovasını taşıyor, ben de yapıştırılacak afişleri. Aynı zamanda üçümüz birden dikkatlice etrafı kolluyorduk.  Hem emniyete karşı, hem de yapıştırdığımız afişlerin başkaları tarafından sökülüp sökülmediği konusunda aynı yerleri hızlı bir şekilde yeniden geziyorduk.

Hiç unutmuyorum, o gece sabah namazına kadar çok maceralı geçmişti. Hem emniyet güçleriyle, hem de diğer partilerin afişçileriyle kovalamaca oynamıştık.

Kimdi beraber olduğum bu arkadaşlar biliyor musunuz?

Bahaddin Yıldız`dı ekip başımız. İki yıl önce Afganistan`da uçak kazasında şehid olan Bahaddin Yıldız. Bizim verdiğimiz ismiyle Eritreli Bahaddin. Makamı cennet olsun.

Üçüncüsünün kim olduğunu hiç tahmin edemezsiniz.

İsmailağa camiinin mihrabında bıçaklanarak şehid edilen Bayram Ali Öztürk`tü.

Bunlarla sadece o bir gece değildi beraberliğimiz. Üniversite hayatımızda, hatta ondan sonra da sürmüştü elhamdülillah.

Şehadeti dolayısıyla Bahaddin Yıldız hakkında bir şeyler söylemiştim.

Bugün, cinayet dosyasının Ergenekonla birleştirilmesi dolayısıyla aziz kardeşim Bayram Ali Öztürk`ten birkaç kelam etmeyi vefa borcu biliyorum.

Çünkü Bayram Ali Öztürk`le İslami İlimler Fakültesinde beş yıl birlikte okuduk. Üstelik sadece sınıf arkadaşı da değildik, ikimiz de evliydik öğrencilik yıllarımızda, ailecek aynı binada altlı üstlü oturuyorduk.

Aynı sınıftaydık ama o bizim üstadımızdı. Çünkü çok donanımlı ve dolu dolu gelmişti fakülteye. Muhteşem ve mübarek bir görünümü vardı, sadece kendi fakültemizde değil, gelir gelmez bütün bir üniversite üzerinde etki bırakmıştı.

İlk olarak sakal bırakmama vesile olmuştu, daha sonra kendisinden az çok medrese usûlü arapça okumuştum.

Daha fakülte birinci sınıftayken öylesine muazzam bir kütüphanesi vardı ki, sadece onun raflarındaki kitapları gözümün önüne getirerek tefsirden ve hadisten güzel notlar alırdım.

Fakülteyi bitirdikten sonra hafızlık yapmıştı ve bu konuda da bana örnek olmuştu.

Ömrü hep okumakla geçti, kitaplarla geçti. Dışardan başka fakülteleri de bitirdi.

Ve sonunda büyük bir camianın önde gelen bir âlimi, İsmailağa camiasının Mektubatçı Bayram hocası olmuştu. Mahmut Efendi`nin kürsüsünde onun yerine ders veriyordu.

Bu durum sadece Müslümanların değil, birilerinin de dikkatini çekip duruyordu. Sonunda bildiğiniz gibi mihrabta bıçaklanarak şehid edildi. Hiç kimse onun şehadetinin sadece görünenden ibaret olduğunu kabullenmedi.

Ve nihayet dosyası yeniden ele alınarak Ergenekon ile birleştirildi. Rabbim şehadetini kabul buyursun.

 

Evet, işte böyle dostlarımızın kimi bu şekilde şehadetle aramızdan ayrılıyor, kimisi de ikişer üçer, beşer onar cezaevine alınarak. Gazetemizde fiilen çalışmakta olan kardeşlerimizden Fikret Gültekin, Said Şahin, Mehmet Eşin, İnzar Dergimizin yazarlarından Bahaddin Temel`e son olarak gazetemizden Abdülkadir Turan eklenmişti.

Şimdi de haklarında toplam 150 yıl hüküm verilen ve Yargıtayca onanan Elazığ İhya Der mensuplarından Av. Mahmut Şahin, Necati Karataş, Yavuz Öner, Harun Ayaş ve Mehmet Susatan kardeşler de cezaevine girmiş durumdalar. Kendileri için Rabbim`den sabır ve güzel akıbet diliyorum.