Diyarbakır`da düzenlenen çalıştay bize Türkiye genelindeki İslami çalışmaların tamamını bir arada görebilmeyi sağladı, genel bir değerlendirme yapabilme imkânını verdi.
Şahsım için daha da önemlisi, İslamî hareketlerin ve çalışmaların özellikle nelerden kaçınması gerektiğini gösterdi bana, bunların bir kısmını dile getirmeye çalışacağım:
Zaten katılımcılardan sevgili Müfid Yüksel bir nebze de olsa kaçınılması gereken bu hususlara temas etti, tabi kimleri kastettiğini bilmiyorum.
Şahitlik eteğimiz şu kırk yıllık dönem göstermiştir ki, küfür ve zulüm cephesi net bir şekilde orta yerde dururken onları bırakarak Tevhid adına bir birlerine düşenlerin, bir birleriyle didişenlerin hiçbir mesafe alamadıklarına, yerlerinde saydıklarına, hatta eriyip gittiklerine şahit olmuşuzdur.
Halkın geleneksel Müslümanlık anlayışıyla çatışanların, daha da ileri giderek gelenekle savaşanların aynı şekilde kaybettiklerini görmüşüzdür.
Yine aynı şekilde bid`at ve hurafelerle mücadele adına Müslüman halkla savaşanlar, onların bir takım nafileleriyle uğraşanlar hiçbir mesafe kat edememişler, kaybetmişlerdir.
Zikri küçük görenler, tesbihata tepeden bakanlar, kendilerinin dillerinde belirli virdi ve evradı olmayanlar dindar halkla hiçbir zaman bir araya gelememişler, yanlarında görememişlerdir.
Sünnete karşı soğuk olanlar, Rasûlullah`ın (s.a.v) adını babasının oğlu gibi salat-ü selamsız ananlardan halkımız hep uzak durmuş, asla onlarla beraber olmamıştır.
Ülkenin ve özellikle bölgenin bir gerçeği olan tarikatlara savaş açanlar da halkın gözünde hiç de iyi bir yer edinememiş, halk onlara karşı hep mesafeli durmuştur.
Özellikle mezhepleri tepeleyip geçenleri halk mimlemiş, kendince işaretlemiş, gençleri onlardan uzak tutmuş, haklı olduğu diğer konularda bile onları yazdıklarıyla ve konuştuklarıyla baş başa bırakmıştır.
Camilere dayanmayanlar, Tevhid adına camileri terk edenler ve hâlâ dönemeyenler kaybetmişlerdir, otuz kırk sene önceki başladıkları yerde durduklarını görüyoruz bugün.
Düşünebiliyor musunuz? Siz bu ülkeye Allah`ın dinini hâkim kılmak için mücadele vereceksiniz fakat Türkiye`deki yüz bin civarındaki caminin bu işten hiç haberi olmayacak, bu işte hiçbir rolü olmayacak, yani siz bu camilere hiç uğramadan bunu yapabileceksiniz öyle mi? Bu camilerin yüz binden fazla görevlisinin, imamının müezzininin bu işten hiç haberleri olmayacak, İslami hâkimiyeti gerçekleştirirken siz bu imamlara ve müezzinlere hiç ihtiyaç duymayacaksınız öyle mi? Daha da önemlisi; Sizin bu İslam`ı hayata hâkim kılma mücadelenizde Türkiye genelindeki bütün camileri dolduran cemaatin, yani namaz kılan milyonlarca müslümanın bu işte hiç bir katkısı ve alakası olmayacak, hiç bir fonksiyonu olmayacak öyle mi?
Elhamdülillah bu camia söz konusu hatalardan genellikle uzak durmuştur ve kazanmıştır da.
Her şeyden önce çalışmaların temeli camilere dayanmaktadır, imamlara, müezzinlere, seydalara, medreselere ve medrese âlimlerine dayanmaktadır.
Bu camiayı suçlayan resmi arşivlere göre doksanlı yıllarda en azından beş yüz bin çocuk Kur`an ve Siyret eğitiminden geçirilmiştir. Bugün de aynı şey devam etmektedir.
Bundan dolayıdır ki bu hareket, bu sevda en ücra köylere kadar inmiştir. En ücra köylerde bile İslami etkinlikler yapıldığı gibi, kent merkezlerinde yapılan büyük etkinliklere bütün köyler katılmaktadır. Etkinlik alanına yakın yerleri tıklım tıklım dolduran köy minibüsleri dikkatinizi çekmiyor mu, özellikle batıdan gelen kardeşlere söylüyorum, etkinliklerin profilini iyi gözden geçirsinler.
İyi bilinmelidir ki, camilere dayanmayan, kalkış noktaları cami olmayan, köylere inmeyen, inemeyen hareketler başladığı gibi bitmeye mahkûmdurlar.
Bütün bunlar bid`at ve hurafelere ses çıkarmayacağız, göz yumacağız anlamına mı geliyor? Elbette gördüğümüz her bid`at ve hurafeye akıllıca, ferasetle müdahale edeceğiz. Fakat hiçbir zaman zalimlerle ve kâfirlerle olan mücadelenin önüne geçirmeyeceğiz.