İnsanoğlunun en iyi bildiği dil ticaret dilidir, çünkü en çok yaptığı iş ticarettir.
Yakınımızdaki bakkala veya markete gidebilen küçücük çocuğumuzdan tutun, birazcık gözü gören ve dizinde derman olan ihtiyarımıza kadar herkesin en çok yaptığı şey alış-veriştir, ticarettir.
Rabbimiz de bunu bildiği için Kitabının birçok yerinde bize ticaret diliyle hitap eder;
“Ey iman edenler, elem verici bir azaptan kurtaracak bir ticaret göstereyim mi size?”
“İşte onlar hidayet karşılığında dalaleti satın almışlar, ticaretlerinde kâr da edememişlerdir”
“Şüphesiz Allah cennet karşılığında müminlerin canlarını, mallarını satın almıştır…”
“ Allah`ın ayetlerini az bir pahaya satmışlardır…” “…zarar etmeyen ticaret…”gibi daha birçok yerde ticaret dilini, yani bizim en çok anlayacağımız dili kullanmıştır.
Müsaadenizle Kayserili biri olarak şu Türk-Kürt meselesini bir de ticaret diliyle izah etmeye çalışayım:
Osmanlı İmparatorluğunu büyük bir market, bir alış-veriş merkezi olarak düşünelim.
Büyük bir yangın geçiriyor, işgale uğruyor, yağmalanıyor, önemli bir kısmını küçük dükkânlar halinde kaybediyor.
Son iki ortak canla-başla mücadele ederek alış veriş merkezinin geri kalan kısmını kurtarıyorlar, ayağa kaldırıp hizmete açıyorlar.
Küçük ortak bir de bakıyor ki iş yerinin levhası değişmiş, hem değişen sadece levha değil, büyük ortak iş yerini kendi üzerine tescillemiş, tapuda sadece büyük ortağın adı var, iş yerinde ne kadar önemli şey varsa hepsinin üzerine kendi ismini yazmış, küçük ortağın adını her yerden silmiş, yasaklamış, susturmuş, konuşturmamış.
Hâlbuki büyük ortak “burayı kurtardığımız takdirde ikimizin olacak” diye söz verdiği halde daha sonra bunu inkâr ettiği gibi küçük ortağa olmadık zulüm ve kötülükler yapmış.
Fotoğraf budur. Peki, yapılması gereken nedir? Çok basittir; Tapu değiştirilecek, ikinci ortağın da adı tapuda yer alacak.
İkinci ortağın ismi kurucu unsur ve ikinci sahip olarak tescillenecektir. Marketin her bir reyonundaki birinci ortağa ait tek isimler kaldırılacak veya iki ortağın ismi de yazılacak.
Bu arada ikinci ortağın şu ana kadar uğradığı zulüm ve mağduriyet tespit edilerek kendisine tazminat ödenecek.
Gelelim 7/8 Mart tarihlerinde Diyarbakır`da gerçekleştirilen Kürt Meselesine İslami Çözüm Çalıştayı`na.
İslami camialar adına şu ana kadar böylesine muhteşem bir çalıştay gerçekleşmedi.
Unutularak veya imkânsızlıklardan dolayı daha nice İslami sivil toplum kuruluşunun katılamadığını sonradan öğrendik, dönüşte nice serzenişlere muhatap olduk. İnşaallah bundan sonra yapılacak böyle bir çalıştay çok daha büyük olacak.
Tevhidî düşünceye sahip Müslümanlar hiç bu kadar birbirlerine yaklaşmamışlar, bir birlerini aracısız birinci ağızdan öğrenme fırsatını yakalamamışlardı.
Birbirlerini anlama, daha yakından tanıma adına ikinci çalıştayı beklemeden Müslümanlar arasında geliş gidişler sıklaştırılmalı, bütün bulanıklıklar giderilmelidir.
Dışarıdan yapılan tahmin ve beklentilerin aksine Müslümanlar hiçbir etkinin ve gölgenin altında kalmadan özgür iradelerini ve güçlerini ortaya koymuşlardır.
Bu çalıştay, Müslümanların bu ülkede, hatta daha büyük bir coğrafyada neler yapabileceklerini, neler yapmaları gerektiğini, kendilerinden nelerin beklendiğini daha açık bir şekilde gösterecek ve bunun yollarını açacaktır.
Kürt Meselesinin laik devlet ve PKK arasında geçiştirilerek üzeri örtülecek basit bir mesele olmadığını ortaya koyacaktır.
Daha şimdiden ikincisi konuşulmaya başlanan bu organizenin Müslümanlar için güzelliklerin ilk basamağı olacağına inanıyoruz.
Şehadetleriyle bu çalıştayı zorunlu kılan Yasin Börü ve şehid arkadaşlarını burada bir daha rahmetle yâd ediyorum. Onların şehadetlerinin daha bundan sonra ne büyük bereketler getireceğine hep birlikte şahit olacağız inşaallah.