Emperyalistlerin “Sizi zalim yönetimlerden kurtarmak için geliyoruz” diyerek onları aşağılamasına, zilletle ve başarısızlıkla itham etmelerine mi üzülelim?

Ve sonra bu emperyalistlerin uyguladıkları daha büyük katliamlara mı üzülelim?

Bahanelerin en başında gelen kendi zalimlerimizle başa çıkamayışımıza mı üzülelim?

Bu duyguların hepsini de şu anda yaşamaktayız.

Şu bir gerçektir ki, Körfez ve çevresinde yönetimi elinde bulunduran bütün Arap kralları ve prensleri tamamen kendi halklarına karşı, Müslüman kitlelere karşı kurulmuşlar, en büyük düşman olarak kendi halklarını bilmişlerdir.

Onun için bu hain krallar ve hanedanları İslam ümmetine karşı silahlanmışlar, ona göre mevzilenmişlerdir.

Çünkü ümmetin servetini, ümmetin petrolünü ve yer altı zenginliklerini zalimlere akıtmakla görevlendirilmişlerdir.

Bu görevlerini yıllar yılı kusursuz bir şekilde yerine getire gelmişlerdir.

Ümmete hıyanet cephesinde mevzilenen bu hanedanların iktidarda kalma uğuruna neler yapabileceklerine bugün hepimiz şahitlik ediyoruz.

Bizim bu firavunlarımız sadece bize karşı firavundurlar, sadece kendi gariban halkına karşı zalim ve despotturlar, sadece onlara güçleri yeter.

Şu ana kadar dış güçler karşısında bir varlık gösterebileni var mıdır? Dış güçler karşısında birer uyuz köpektir hepsi de.

Kendi firavunlarımızı emperyalistlerden önce davranarak kendimiz devirseydik…

Acaba dışarının bu azgın canavarları müdahale etmek için, İslam yurtlarını işgal etmek için bahane bulamazlar mıydı, diyorum.

Yoksa ne yaparsak yapalım, İslam ülkelerinin yer altı zenginliklerine el koymak için yine bir bahane bulurlar mıydı?

Olsun. Yine de bizim için bir yükümlülük değil midir firavunlarımızı devirmek? Müslümanlar olarak bizim görevimiz değil midir zorba yönetimlerimizi alaşağı etmek?

Firavunsuz yaşamak zaten Müslümanlar olarak bizim için başlı başına bir mutluluk değil midir?

Firavunlarımızı zamanında kendimiz devirseydik, emperyalistlerin bahanesi tamamen ortadan kalkmasa bile, müdahaleleri, özellikle işgale kalkışmaları epeyce zorlaşmaz mıydı?

Halkı ve yönetimi uyum içerisinde bir birlerinden memnun ve kaynaşmış bir ülkeyi işgal edebilmek, halkın yönetim tarafından katledildiği bir ülkeye müdahale edebilmekten çok daha zor değil midir?

Yöneticileri kendi halkıyla uyum içerisinde olan ülkeleri, halkın iradesinin tam anlamıyla yönetime yansıdığı ülkeleri işgal etmek imkânsız değildir, fakat öyle kolay kolay olacak şey değildir. Emperyalistler için çok daha pahalıya mal olacak bir durumdur.

Kısacası, Müslüman halklar kendi firavunlarını mutlaka ve mutlaka devirmelidirler. İslam âleminin günümüz dünyasında itibar kazanmaları ve söz sahibi olabilmeleri için yapmaları gereken birinci görevleridir.

Sadece Ortadoğu değil, dünya genelinde yaşanmakta olan zulmün, dengesizliğin ve çarpıklığın yok olması için İslam ülkelerinin bir an önce kukla firavunlardan kurtulmaları olmazsa olmazdır.

Allah`ın izniyle bunun için düğmeye basılmış, epeyce mesafe kat edilmiştir.

İslam dünyasında başlayan bu güzel hareketlerin hedefe ulaşabilmesi için, Kaddafi`nin defolmasının ardından Müslümanlar kesinlikle emperyalistlerin Libya`da kalmasına müsaade etmemelidir.

Hepsinden daha önemlisi; Müslümanlar bundan sonra içlerinden firavun üretmemelidirler. Unutulmamalıdır ki duyarsız toplumlar, emri bilma`ruf ve nehyi anilmünkeri terk eden İslam toplumları firavunların üremesi için en müsait bünyelerdir. Hassas, duyarlı ve müdahil toplumların içerisinde asla firavun üremez.

Onun için Allah Teala böylesi toplumları kastederek “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz” (3/110) buyurmuştur.

Firavunların ürememesi içindir ki Hz. Ömer (ra) halife olur olmaz minbere çıkıp “Ben yanlış yaparsam ne yaparsınız?” diye sormuş, mescitte kılıçlar kınından çıkarılmış ve “Seni bununla doğrulturuz” cevabını alınca Allah`a hamd etmiştir.