Hoş geldiniz meydanlara, hoş geldiniz emniyet önlerine, adliye önlerine, hoş geldiniz Çağlayan`a!
Sizi gerçekten çok beklemiştik.
En azından kırk yıla yakın bir zaman sizi hep bu meydanlarda bekledik, durduk.
Bu ülkenin mazlum Müslümanları olarak aklımız erdi ereli hep bu meydanlardaydık.
Uğradığımız zulüm ve haksızlıkları dile getirmek için, gasp edilen haklarımızı geri almak için, dünyanın diğer yerlerindeki zulme uğrayan kardeşlerimize sahip çıkmak için, kutsallarımıza yapılan saldırıları protesto etmek için hep meydanlardaydık, cami çıkışlarındaydık, üniversite önlerindeydik.
O günlerde hep sizi aradı gözlerimiz.
Çünkü o zamandan beri bu ülkede siz de vardınız, siz de İslam adına faaliyet gösteriyordunuz, haklı olarak her defasında sizi aradı gözlerimiz.
İçerde ve dışarıda ne zaman bir zulme uğrasak gözlerimiz meydanlarda sizi aradığı gibi kulaklarımız da Hoca Efendi`nin o duygulu ve coşkulu sesini, bir kükreyişini, bir haykırışını bekledi durdu.
Çıplaklık temeli üzerine kurulmuştu bu rejim, onun için örtünme, örtülü bir şekilde okuma ve görev yapabilme mücadelesi veriyordu Müslümanlar, bunun için ülkenin dört bir yanında meydanlardan hiç eksik olmadılar, fakat bir defacık olsun oralarda görünmediniz.
Keşke sadece görünmemiş olsaydınız, üstelik hakaret ettiniz, birlerine jurnallediniz,“O çarşafların içinde erkekler var.” dediniz.
Defalarca darbelere maruz kaldık, çeşit çeşit darbeler yedik, en çok muhtaç olduğumuz o günlerde de yoktunuz orta yerde.
Müslümanca eğitim hakkımız elimizden alınmış, Kur`an Kurslarımıza kilit vurulmuştu, İmam Hatiplerimiz kapatılmıştı, üniversitelere alınmıyorduk, önümüz kesilmişti,
Halkın alın teriyle bizzat kendisinin yaptığı binalara el konulmuştu, bütün bunlar için meydanlara inmiştik fakat siz yoktunuz oralarda.
Sınırlarımızın dışındaki Müslümanların acı günlerinde de bir defacık olsun meydanlarda göremedik sizleri.
Filistin yarım asırdan bu yana kan ağlayıp duruyordu, siyonistlerin katliamı düzenli bir şekilde sürüp gidiyordu, Müslümanlar olarak belki en çok Filistin`de katledilen çocuklar için, Mescid-i Aksa için, Gazze için meydanlara inmiştik, Sabra ve Şatilla katliamları için meydanlardaydık.
Mavi Marmara için bu ülke ayağa kalkıverdi, yer yerinden oynadı, bir tek sizin kılınız kıpırdamadı. Hatta onların şehit olmadığını söylediniz, israil terör devletini otorite ilan ettiniz, bütün Müslümanların ağızlarını açık bıraktınız, hayrete düşürdünüz.
Körfez savaşlarında, Afganistan`ın işgalinde yüz binlerce Müslümanın üzerine ölüm yağarken bu ülkenin Müslümanlarıyla bir defacık olsun meydanlarda görünmediniz. Ölmemiş israil çocukları için, petrole batmış ördeklere ağladınız.
Müslümanlara bütün bu acıları reva gören zalimlere karşı bir defacık yüzünüzü ekşitmediniz.
Kısacası hiçbir acı günümüzde yanımızda olmadınız.
Bizim de hakkımızdı sizi de meydanlarda görmek. Çünkü İslam adına faaliyet gösteriyordunuz.
Bunun için Müslümanların bütün potansiyellerine el koymuştunuz, bütün kaynaklarını kurutuvermiş, soyup soğana çevirmiştiniz.
Hangi esnafa, hangi sanayiciye uğrasak yardım için “Biz Hizmet`e verdik vereceğimizi.” diyorlardı.
Bütün bunların karşılığında İslam adına, Müslümanlar adına sizleri meydanlarda beklemek bizim de hakkımız değil miydi, boşuna mı bekliyorduk?
Ve bir gün meydanlara çıkıverdiniz. Ellerinizde İngilizce dövizler, yanınızda tescilli İslam düşmanlarıyla birlikte nihayet meydanlarda göründünüz.
Sizi pısırık ve korkak bilirdik, nasıl da kükreyiveriyordunuz?
Yine de hoş geldiniz meydanlara, sizi çok, ama çok beklemiştik.