Bölgede son iki günde saldırıya uğramayan, yakılmayan, Molotoflanmayan ve taşlanmayan bir tek HÜDA-PAR teşkilatı kalmadı.

İslami çizgide faaliyet gösteren bütün dernek ve sivil toplum kuruluşları bu vahşet ve barbarlıktan nasiplerini aldılar.

Bu camiaya mensup mütedeyyin insanların evleri kuşatıldı, muhasaraya alındı, iş yerleri kundaklandı, otomobilleri yakıldı, son gün itibariyle en az beş kişi şehid edildi, sayısız Müslüman yaralandı.

PKK/HDP ve aynı çatı altındaki çeteler HÜDA-PAR ve onun şahsında resmen İslam`a savaş ilan ettiler ve şu anda bu savaşı yürütüyorlar.

Durum böyle iken güvenlik zirvesinin ardından yaptığı açıklamada Sayın Başbakan`ın ağzından bir defacık HÜDA-PAR ismi çıkmadı.

Sanki bütün teşkilatlarıyla saldırıya uğrayan, mensupları kuşatılıp muhasaraya alınan, şehid edilen onlar değilmiş gibi.

Gazetesiyle, televizyonuyla ve haber siteleriyle iktidarın yayın organları da aynı şekilde HÜDA-PAR ismini, onlarla aynı çizgideki derneklerin ismini ısrarla zikretmiyorlar.

Sadece şu son olaylarla ilgili olarak değil, iktidar çevreleri yıllardan beri ısrarla bu körlüklerini ve sağırlıklarını sürdürmektedirler.

Yüz binlerin, milyonların katıldığı İslami etkinlikleri görmediler, göstermediler, duymadılar ve duyurmadılar.

Daha da önemlisi bu ülkenin en büyük sorununu çözmeye kalktıklarında en kıytırık ve sekiz on tane üyesi olan derneklerle bir araya geldikleri halde meydanları dolduran Peygamber Sevdalıları ve aynı çizgideki İslami derneklerle bir defacık olsun görüşmediler, oturmadılar.

Bu ülkenin en büyük ve köklü sorununu şarkıcılarla, türkücülerle, çalgıcılarla çözeceklerini zannettiler, ama bölgenin en büyük gerçeği olan Müslümanlarla ısrarla aynı fotoğrafta görünmemeye çalıştılar.

Bugün ülkeyi savaş alanına çeviren, şehirleri yenmiş ekin tarlalarına dönüştüren şu eşkıya çetesini kendilerine tek muhatap olarak seçip masaya oturdular.

Bugün geldikleri nokta itibariyle onlar için önemli değil bu. Her şeye rağmen işin içinde batıya doğru yola çıkan asker ve polis cenazesi yok ya, siz ona bakın.

Başından beri çözüm sürecini yürütmekle görevli yetkililer, başbakan yardımcıları, bakanlar, müsteşarlar bölgeye her geldiklerinde bir defacık olsun Müslümanların kapılarını çalmamışlar, isimlerini ağızlarına almamışlar, onlarla aynı fotoğrafta ısrarla görünmemişlerdir.

Bugün de bütün zulümler onlar üzerinde yoğunlaşmasına rağmen iktidar ve onun medyası bir defacık olsun HÜDA-PAR ismini, Mustazaflar ismini, Hizbullah ismini ağızlarına almamaktalar.
Gerçekten merak ediyoruz. Kibirlerinden mi, korkularından mı?

Müslüman Müslümana karşı kibirlenir mi demeyin. Hem de öyle kibirlenirler ki. Biz bu durumu yıllar yılı yaşıyoruz. Müslümanların da müstekbirleri vardır, hem de öyle müstekbirler ki, bir defacık olsun tenezzül buyurup sizi görmezler, size dönüp bakmazlar. Bunun yanında kâfirler karşısında zilletle iki büklüm vaziyettedirler. Hz. Ali Kerremallahü vecheh buyuruyor ki; “Münafık o kişidir ki, Müslümanlar karşısında izzetli ve onurlu, kâfirler karşısında zelildir.”
İnşaallah biz yanılmış olalım, bizim adımızı ağızlarına almayanlar, alamayanlar kibirlerinden değil de korkularından böyle yapıyor olsunlar, bu birincisinden çok daha hafiftir, daha küçük bir suçtur, nihayetinde korkaklıktır.
Fakat hangi sebeple olursa olsun böylesine mağdur ve mazlum konumdayken bile adımızı söyleyemeyenler şunu bilmelidir ki;

Hizbullah demek, otuz beş yıldır Kürdistan`da Müslümanca var olabilmenin mücadelesi demektir.

Hizbullah demek, yıllarca bölgeyi cehenneme çeviren Marksist PKK`ye rağmen, Kemalizm`e rağmen, Jitem`e rağmen Müslümanca bir hayatı günümüze kadar getirmek, bundan sonra da yarınlara taşımak demektir.
Hizbullah demek, Yeter ki Kur`an Susmasın demektir, Hizbullah demek, Kur`an eğitimi demektir, cami ve cemaat demektir, tesettür demektir, kısacası İslam`ın şiarlarını günümüze kadar getirmek demektir.
Hizbullah demek, en nihayet bugün meydanları Peygamber Sevdalısı yüz binlerle, milyonlarla doldurmak demektir.