Bir ekrandan, bir radyodan her ne zaman kulağıma  “İslam kardeşliği, birlik ve beraberlik vb.” sözler gelse derhal bir tedirginlik alır beni. Bu işin içinde bir bit yeniği, bu işin sonunda bir hinoğlu hinlik vardır derim kendi kendime.

Gerçekten de tedirginliğimde haklı olduğum ortaya çıkar. Bir de bakarım ki  sarılmamız için  “Allah`ın ipi” diye ortaya sarkıtılan ip hiç de Allah`ın ipi değil, rejimin ipidir.

Rejimin birer uysal koyunu olmamız için, yönetimi elinde bulunduranların huzurunu temin etmek için, onların başlarını ağrıtmamak için, itaatkâr kullar olmamız için okunuyor bu ayetler.

Hiç unutmuyorum, gençliğimin ilk yıllarında, İslam adına heyecanımızın zirvede olduğu bir dönemde, trenin kompartmanında bulunanlara İslam`ı anlatıyordum. İktidara geldiğimizde Din dersleriyle, Ahlak dersleriyle bu ülkenin huzur ve mutluluğa erişeceğini ıspat etmeye çalışıyordum. Ziraat son sınıfta olduğunu öğrendiğim solcu birisi beni tebessümle dinledikten sonra:

“Bak kuzum, o derslerde ne okutulacak biliyor musun? Devlete itaatin gerekliliği, sükûnet nasıl sağlanır, zenginlerin karşısında nasıl el pençe divan durulur ve benzer şeyler anlatılacak” demişti, doğrusu o gün ben de fazla bir şey diyememiştim.

Bilindiği üzere böyle bir dine sol hep “afyon” diye gelmiştir. Eğer din buysa, hani bu konuda haksız da sayılmazlar.

Bugün Türkiye`yi yakıp kavuran Kürt sorununa İslam adına hâlâ bu kafayla yaklaşanlar büyük çoğunluğu oluşturuyor. Bundan dolayı da gerek Kürt solu, gerek Türk solu bunu asla inandırıcı bulmuyor. Hatta daha da öte giderek İslam`ın hep Kürtleri Türklere itaat ettirdiğini iddia ediyor. Bir zamanlar Güneydoğuya uçaklardan atılan “cihad” bildirilerini de göz önüne aldığımızda, tamamen haksız olduklarını da söyleyemeyiz.

Elbette gerçek İslam bu değildir.

Şimdi, yukarıdaki ayet-i celilere yeniden dönelim. Unutmayalım ki bu ayet-i celiler ve bu sûreler Medine`nindir. Yani, İslam`ın zirveye ulaştığı, bulunduğu yerin tek hakimi olduğu dönemdeki Müslümanlara hitap etmektedir. Zirve noktaya ulaşmış bir İslam toplumunun bu güzelliği bu şekilde sürdürebilmesi için nelerin gerektiğini Allah Teala Hücurat Suresi`yle göstermiştir, “İnnemel mü`minûne ihvetün” ayeti de buradadır.

Kardeşliğin zirvesine çıkmış Müslümanların bu durumunu kıskanan Medine yahudilerinin Müslümanlara ırklarını, ırkları arasında önceki savaşları hatırlatarak onların aralarını bozmaya çalışmaları karşısında Allah Teala “Hepiniz toptan Allah`ın ipine sarılın” hükmünü indirmiştir.

Müslümanlar elbette birbirleriyle kardeştir ve bu ebediyyen böyledir. Fakat gayri İslami bir rejimin huzurunu sağlamak için kardeş değildir müminler.

Müminler elbette toptan Allah`ın ipine sarılmakla yükümlüdürler. Fakat unutmayalım ki, Allah`ın ipine. Yoksa gayri İslami rejimlerin ipine değil.

Her ne kadar olup bitenlerden etkilenmeyen tuzu kuru bir kesim olsa da, ülke insanının büyük bir kesimi huzursuzluk içinde yanmaktadır.

Seçimlerden önemli bir galibiyetle çıkmasına rağmen iktidar çevreleri de henüz bu galibiyeti ağız tadıyla yaşamaya başlayamamıştır.

Silvan olaylarıyla birlikte, başta Zeytinburnu ve birçok yerde toplumsal gerginlikler yaşanmaktadır. Birileri terörün kitlesel çatışmalara dönüşmesi için elinden geleni yapmaktadır. Şu ana kadar bu konuda tam başarı elde edemediler. Bunda en büyük pay, hayatımızın tamamına hakim olmasa da, ucundan eteğinden biraz yapışa geldiğimiz İslam`a aittir, bunu herkes bu şekilde bilmektedir.

Bu sorunu bu rejim üretmiştir. Daha da net konuşalım, sorun bu rejimin bizzat kendisidir. Böyle olunca, Müslümanlar bu rejim için sükûneti sağlama ihalesine talip olamazlar. Bu rejim İslam`ı bütün kurumlarıyla ilga ederek yerine yerleşmiştir. Müslümanlara düşen, bu ideolojik rejimin bizzat kendisini değiştirmektir.