Bir yandan Suriye’de diktatörlüğün devrilmesinin sevincini yaşıyoruz, bir yandan başta Türkiye’de bulunanlar olmak üzere etrafa sığınan Suriyeli mültecilerin ülkelerine salimen dönmelerini dört gözle bekliyoruz. Bu arada ülkenin ayağa kalkıp toparlanmasını ve istisnasız bütün kesimlerin huzura kavuşması ve her yönden iyiye gitmesi için dua ediyoruz, bundan dolayı bütün gelişmeleri dikkatle gözlemliyoruz.

Evet, gözümüz kulağımız hep Suriye üzerinde fakat yüreğimiz Gazze’de, kalbimiz hep Gazze ile birlikte atıyor. Henüz tamamına ermemiş olsa da Suriye için yaşadığımız sevinci acilen Gazze için de yaşamayı temenni ediyoruz.

Çünkü Suriye’yi Gazze’den ayrı düşünmüyoruz. Zaten görüldüğü üzere Siyonistler de ayrı düşünmüyor.

Belki Gazze’nin kurtuluşunu Suriye inkılabını henüz yeni gerçekleştiren kardeşlerimizden beklemek insafsızlık olur ama, terör devletinin kısa zamanda Suriye topraklarından işgal edip el koyduğu toprakların Gazze şeridinden daha büyük olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda kaygılarımızın yersiz olmadığı görülecektir.

Üstelik mesele sadece Suriye topraklarının işgal edilmesi meselesi değil, ülkenin bütün savunma tesislerinin yerle bir edilmesi de unutulmamalıdır.

“Olsun canım, önemli değil, önemli olan zalim Esed diktatörlüğünün yıkılmış olmasıydı, o da olmuştur vesselam” diyebilir misiniz?

Bir daha söyleyelim; Suriye’de zalim Esed’i alaşağı eden kardeşlerimizden “haydi şu terör devletini de yıkıverin” demek elbette insafsızlıktır.

Fakat insan, ister istemez dağları tepeleri işgal edilen, savunma güçleri imha edilen ülkeleri için bir tedirginlik, bir öfke göstermesi ve bir kıpırdama beklemez mi?

Daha da önemlisi, Suriye inkılabının gerçekleşmesine katkı sağlayan Türkiye’den bu anlamda daha ciddi bir tavır beklemek hakkımız değil midir?

Mademki bu zaferi sahipleniyoruz, övündükçe övünüyoruz, o halde zafer kutlayan kardeşlerimizin dağlarında tepelerinde israil bayrağının dikilmiş olmasından dolayı da bir şeyler yapmamız gerekir diye düşünüyorum.

 Bu duygularla herkesin cumasını tebrik ediyorum!