Suriye Devrimi üzerindeki Türkiye’nin etkinliği herkes tarafından kabullenilmiş, tartışılmaz bir gerçektir.

Hem bu etkinlik sadece devrimin gerçekleşmesiyle kalmayıp işler yoluna girinceye kadar her alanda Suriye yönetimine fiili olarak katkıda bulunacağı izlenimini de vermektedir.

Sizin anlayacağınız ne kadar süreceğini bilemeyiz ama Türkiye artık devlet olarak Suriye’dedir. Bir açıdan bakıldığında bu bir fedakârlıktır. Çünkü bu merhalede Suriye’den alacağı şeylerden ziyade daha çok kendisi verecektir. Belki Suriye’yi yeniden imar ve inşa merhalesi başladığında bunun karşılığında bir şeyler alabilecektir.

Gelelim asıl meseleye. Mademki Türkiye Suriye’dedir, artık terör devletiyle de burun burunadır, bir anlamda doğrudan muhataptır, sınır komşusudur.

Eğer bir şeyler yapmayı düşünüyorsa Türkiye’nin artık uzaktan uzağa israil sınırına gitmesine gerek yok, o kendisi geliyor, imha ede ede, el koya koya, girdiği hiç bir yerden geri dönmeden geliyor. Şu anda Şam’ı çevrelemiş, daha da içerilere girmiş durumda.

Türkiye böyle bir durumda; “Efendim, biz bundan ötesine karışmayız, biz birtakım idari reformlar, imar ve inşaatlar için buradayız, israil ile savaş Suriye’nin kendi meselesidir...” diyebilir mi?

Bütün bunları Türkiye’yi savaşa girmesi için sıkıştırmış olma adına söylemiyorum. Fakat terör devleti bir noktada durmayacaksa bütün gözler Türkiye’nin tavrı üzerinde yoğunlaşacaktır. Bakalım neler yapabilecek? Suriye topraklarındaki işgal ve ilerleyişi durdurulabilecek mi?

Diyelim ki bu işgal bir noktada kesildi, peki bu son işgal ettiği Suriye topraklarından geri çekilecek mi?

Ve her şeyden önemlisi; Gazze ne olacak, sineye mi çekilecek, “neyse, bu kadarını kurtardık, işgali durdurduk ya o da yeter” mi diyeceğiz?

Diyeceksiniz ki; “Hele bir acele etme, yeni gerçekleşmiş bir devrimden ve onu destekleyen Türkiye’den hemen bunları beklemek biraz insafsızlıktır”. Evet, bu bir haksızlıktır ama gel gör ki elin gâvuru hiç beklemiyor, saniyeleri fırsat biliyor.

Rabbim akıbetimizi hayreyleye!