"Bir insan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.” Müslümanlar için değişmez ve önemli bir kuraldır bu. Yani bizzat kendimizin bir şeyler yapması ve bu yaptığımızın bizim şahsımıza olan katkısı... Eğer böyle bir şey yoksa, başkaları için istediği kadar önemli olsun, bizim için hiçbir günün diğer günlerden farkı ve ayrıcalığı yoktur.

On üç Haziran sabahı uyandığımızda bizim ilmimizde, erdemlerimizde, salih amellerimizde önceki günlere göre bir farklılık yoksa, ileriye doğru atılmış bir adımımız yoksa, düne göre almış olduğumuz yeni bir mesafe yoksa o günün bizim için hiç bir anlamı da yoktur.

Bizzat kendimizin çalışarak elde ettiği, kendimizin ürettiği ve topluma sunduğu bir değer varsa, bunun neticesiyle bir beklenti içerisinde olabiliriz.

On iki haziranın politik aktörlerinden olmadığımız gibi, birileri için pasif bir arka bahçe de değildik, böyle olunca da on üç haziran üzerine yaptığımız bir hesabımız da yoktur, bir beklentimiz yoktur.

Bununla birlikte siyasi yönü ağır basan, İslam`ın siyasal yönünü ön plana çıkaran, dünya genelini ve özellikle dünya müslümanlarını, etrafımızdaki müslüman coğrafyayı siyasi duruşlarıyla birlikte değerlendiren bir camiayız. Bu anlamda yaşadığımız coğrafyaya İslam siyasetinin damgasını vurmak için çırpınanlarız.

Böyle olmamız bizim için müslümanca bir yükümlülüktür. İmamlarımız fıkıh ilmini tarif ederlerken bir çok tarifin yanında şöyle bir tarif de yapmışlardır:

“Fıkıh, kişinin lehinde ve aleyhinde olan şeyleri bilmesidir.”

Bu camia yıllardan beri siyasi ve sosyal olayların içerisinde bizzat yoğrula yoğrula gelmektedir. Bununla birlikte, bugünün rüzgarına kapılarak politize olmamış, kendisini politik kirlenmelerden uzak tutmuştur. 

Kendilerini politikanın rüzgarına kaptırarak en yakın kardeşlerine karşı savaş ilan etme hatasına düşmemişlerdir.

Özellikle düne kadar aynı partide iken bugün ayrı partilerin bayrakları altına düşen müslümanların birbirlerine yaptıklarını, birbirlerine karşı kullandıkları insafsiz ve ölçüsüz dili acı bir tebessümle belirli bir mesafeden izlemekte ve bundan üzüntü duymaktadır.

Bugünün kirli politikasından uzak durmuş ve aktif bir rol almamıştır fakat, İslami siyaset adına yarın için söyleyeceği çok sözü vardır. Bununla birlikte belirli bir mesafeden de olsa Türkiye`nin politika trafiğini elbette izlemekteyiz. Türkiye`de yaşıyoruz ve ayaklarımız yere basmaktadır.

Bir takım güzel gelişmeleri görmemezlikten gelmiyoruz, dudak büküp küçümsemiyoruz. Kendimiz bizzat işin içerisinde olmasak bile, diğer müslümanıların siyasal anlamda sevindiklerine sevinen, üzüldüklerine üzülen bir bünyeye sahibiz, çünkü ümmetin bir uzvuyuz, bir parçasıyız.

Yaklaşık bir asır boyunca bu zavallı millete kan kusturan Kemalist cuntanın burnunun sürtülmesini, iki pırpırlı bir jandarma çavuşunun milletin tepesinde sahte ilah olduğu günlerden yüzlerce generalin sorgulandığı günlere gelinmesini hiçbir zaman küçümsemiyoruz.

Özellikle Filistin`e sahip çıkılmış ve İslam dünyasının kıpırdamasına az çok vesile olunmuşsa ve bu sürece bu camia bir katkıda bulunmuşsa bundan da asla bir pişmanlık duymayacaktır.

Yine bu arada, birilerinin bizimle aynı fotoğrafta görünmekten kaçınmalarını, bütün İslami kesimlerin rahat nefes aldığı bir dönemde bizlerin hâlâ baskı altında tutulmamızı, uğraya geldiğimiz haksızlıkların devam etmekte olduğunu bir kenara kaydetmiş durumdayız.

Fakat şurası bilinmelidir ki, birilerinden gördüğümüz haksızlıklar, bize yönelik zulümler bizleri asla adaletsizliğe sevketmeyecek, bize öfkeyle karar verdirmeyecektir.

Eğer Türkiye genelinde müslümanlar rahat bir nefes alıyorlarsa, varsın bizim üzerimizdeki baskılar sürsün, biz bunları geçici olarak sinemize çekmesini biliriz.

Kardeşlerimizin firasetine güveniyoruz, bütün olup bitenlere Rablerinin nûruyla bakacakları, o nûr ile değerlendirecekleri hususunda elhamdülillah hiçbir tereddütümüz yoktur.

Bu hususta konuşmayı, 12 Haziran günü ne yapacaklarına dair kendilerini yönlendirmeyi zaid görüyoruz.