“Bir gece ansızın gelebiliriz” dedik ama anlaşıldı, galiba biz gelemiyoruz, şimdi onları bekliyoruz, gelecekler ve geliyorlar da.

İşin ilginç tarafı onlar bizim dediğimiz gibi “bir gece ansızın” değil gözümüzün içine baka baka geliyorlar.

Söylenenlere, yazılıp çizilenlere bakılırsa buraya otuz kilometre kadar gelmelerini de kabullenmiş görünüyoruz. Yani Siyonist terör devleti güneyden sınırımız, komşumuz olacak. Şimdiden bunu hazmetmeye hazırlanıyoruz.

Suriye ile Araplarla, Kürdlerle komşu olmaktansa Siyonist israil ile komşu olmanın çok kötü bir şey olmayacağını hatta bütün Batının desteklediği demokrat bir ülkeyle komşu olmanın daha iyi bir şey olacağını dile getirecek yazarçizer ve siyasetçiler hazır kalem bekliyorlar.

Öyle ya canım, zaten israili ilk tanıyan ülke değil miyiz? Hem Filistin’in etrafındaki bütün Sünni Arap devletleri israile ses çıkartmazken hatta İran’dan israile fırlatılan füzeleri engellerken bize mi düşmüş Gazze için, Lübnan için, Suriye için başını belaya sokmak?

israille muhtemel komşuluktan bahsediyorum ama şimdilik aklımın almadığı bir şey var; bizimle komşu olacak kadar o toprakları dolduracak Yahudi’yi nereden bulacak bu terör devleti?

Biliyorum, muhterem okuyucularım sizi kızdırıyorum ama böyle giderse bu kötü ihtimallerin bir bir gerçekleşmesi mümkün değil mi? “Bir gece ansızın gelebiliriz” dedikten sonra birden bire sınırımıza otuz kilometre kalıncaya kadar geri çekildik ve şimdi orada beklemeye başladık, hele bir gelsin diyoruz, yanılıyor muyum?

Hatırlayın, Türkiye’nin sınırları ta nerelerden başlar diyerek nerelere işaret ediyorduk.

Hem bize yakışır mı sadece kendi güvenliğimiz için kıpırdamak? Mazlum Müslümanların yegâne hamisi değil miydik? Kendi yurtlarında mülteci durumuna düşen, sığındıkları mülteci çadırlarında cayır cayır yanan mazlumlar söz konusuyken oturup bu alevin kendi sınırlarına gelmesini beklemekten daha büyük bir zillet olabilir mi?

Vakit henüz geçmeden şu “bir gece ansızın gelebiliriz!” iddiamızı bir daha gözden geçirelim diyorum. Selam ve dua ile.