Takvimimizin yapraklarını dikkatle incelediğimizde, üç yüz altmış beş günün her birinde İslam adına, tevhid adına mutlaka bir mühür vurulduğunu görürüz. Bunlardan en dikkat çekici olanları tespit ederek, söz konusu olayı yeniden canlandırarak ve bundan sonra hep canlı tutarak o günü İslam adına ihya etmeliyiz.

Elhamdülillah Nisan ayı tamamen bizim ayımız olmuştur, hatta İslam adına Nisan etkinliklerimiz Mart`tan başlamış ve Mayıs`a taşmıştır. Bu sene Mart ayında yaptığımız Dünya mazlumlar ve mustazaflar haftası her zamankinden çok daha canlı geçmiş ve her tarafa yayılmıştır.

İşgal edilip elimizden alınmış olan zamanımıza yeniden el koymamız için bazen takvim yapraklarını karıştırmamıza gerek kalmıyor. Çünkü İslam davası için yeni yeni bedeller ödeniyor.

Zaten bir dava için her zaman yeni yeni bedeller ödenmediği takdirde o dava orada ayakta duramaz. Sadece geçmişte verilen şehidlerle, geçmişte ödenen bedellerle bir davanın ebediyen sahibi olunamaz.

Elhamdülillah bugün İslam davası için her tarafta yeni yeni bedeller ödenmektedir ve o bedellerin ödendiği günler ve aylar artık bizim aylarımız ve günlerimiz olmaktadır.

Mesela bundan sonraki Mayıs aylarına artık Mavi Marmara şehidleri damgasını vuracak. Şimdiden birçok ilde ciddi etkinlikler yapılmaya başlandı. Dokuz şehidimizin şehirleri Mayıs ayının sonunda ayağa kalkmış olacak.

Pazar günü Furkan Doğanımız için Kayseri ayakta olacak. O zaten hiçbir zaman unutulmadı ki…

Allah (c.c) Furkan Doğan`la şehadet kavramına öyle bir açıklık getirdi ki, şehadetin ve şehitliğin yalama yaptığı, şehadet enflasyonunun yaşandığı Türkiye`de herkese hep bir ağızdan “İşte şehid budur!” dedirtti. Dokuz şehidin hepsi de öyle oldu.

 

Mayıs ayının beşinde Aziz İslam davası uğruna kardeşimiz Ubeydullah Durna`yı verdik. Bundan sonra Kutlu Doğum etkinlikleri bitmeden Ubeydullah kardeşimizi anma etkinliklerimiz başlayacak.

Mayıs ayı da bizim ayımızdır artık bundan böyle herkes bilsin.

29 Mayıs İstanbul`un fethi yeni bir formatla ele alınmalı ve ulusçuluktan arındırılarak yeniden ihya edilmelidir.

Aynı dinden, aynı ırktan olanların bile birbirlerini yiyip bitirdiği bir dünyanın insanları olarak, bir zamanlar ayrı dinden ve ayrı ırktan toplumların bile sığındığı liman olabilmenin esprisi nedir?

Sadece kendi dindaş ve soydaşlarına değil, ayrı dinin ve ayrı ırkın insanlarına bile kanatlarının altında yer verebilmenin püf noktalarının ne olduğunu gösterecek kutlamalar yapılmalıdır.

Ve iki 27 Mayıs

Birincisi 27 Mayıs 1960 darbesi. Bu zulmü ve melaneti unutmamak bizim için Müslümanca bir yükümlülüktür. O gün darbe yapanların isimleri bugün tarihten silinip gitmiştir. Unutulmayanlar var ise lanetle anılmak için unutulmamıştır, Ebu Leheb gibi yuhalanmak için, beddua edilmek için unutulmamıştır.

Ve bir başka 27 Mayıs. Diyarbakır`ın Hz. Ömer (r.a) döneminde İslam orduları tarafından fethedildiği gün.

Abdülkadir Turan hocamızdan Rabbim razı olsun, bu konudaki ciddi araştırmaları gerçekten Müslümanları aydınlatmakta ve ufuklarını açmaktadır.

27 Mayıs günü Diyarbakır`ın Milli Günü olmalı ve bunu elbette bizler ihya etmeli ve bizler gerçekleştirmeliyiz.

Gelecek yıldan itibaren Diyarbakır`ın bu Milli Günü öyle bir ihya edilmelidir ki, zaten Diyar-ı İman, Diyar-ı İslam ve Diyar-ı Muhammed dediğimiz Diyarbakır`ın kimliği ebedi olarak tescillenmiş olsun. Diyarbakır üzerine bin bir çeşit hayal kuranlar da artık ümitlerini tamamen kessinler. Hani Rabbimiz`in Veda Haccında Arafat`ta indirdiği o meşhur ayet-i celile bir daha tecelli etsin:

“Bugün kafirler sizin dininiz(i yıkmaktan) tamamen ümitlerini kestiler…”