Nasreddin Hoca ata binmek için şöyle bir sıçramış fakat binememiş, bir iki hamle daha yapmış ama yine binememiş, "Hey gidi gençlik hey!" diyerek hayıflanmış, sonra etrafına bakmış, kendisinden başka kimse yok;
"Haydi oradan, ben senin gençliğini de bilirim." demiş.
Biz de kendi kendimizi her konuda gerçekten ve özellikle başkalarından çok daha iyi biliriz.
İslâmî bir hareketin, İslâmî bir çalışmanın içerisinde yer alan Müslüman bir fert olarak kendi kendimize çok samimi bir şekilde soralım:
Nereye koşuyoruz? Kilitlendiğimiz bir hedef var mı, neresi?
Bir fert olarak neyi elde etmek için çırpınıyoruz, bütün bu koşuşturmamızla varıp ulaşmak istediğimiz hedef neresi?
Bu tür sorular karşısında hiç düşünmeden ve tereddüt etmeden
“Allah rızası için, Allah’ı hoşnut ve razı etmek için” deyiveririz
Hatta böyle sorular bize sorulmadan bile ara sıra yeri geldiğinde kalıplaşmış bu güzel sözleri sarf ederiz. Kendimiz böyle söylediğimiz gibi başkalarından da en çok duyduğumuz söz budur; “Allah rızası için”
Şimdi Nasreddin hocamız gibi etrafımıza bir bakalım, kimse yoksa samimi olarak itiraf edelim; Nereye koşuyoruz? Nereye koştuğumuzu kendimiz çok iyi biliyoruz, lütfen bunu itiraf edelim, hatta hoca gibi seslice telaffuz edelim.
Allah için şöyle tenha bir yere çekilelim ve sakin bir kafayla kendi kendimize bir daha soralım bu soruları. Bu arada şunu unutmayalım ki, insan kendisini herkesten çok iyi bilir, başkalarını kandırabilir ama kendisini biraz zor kandırır. Allah Teala’yı ise asla kandıramaz.
Kendi kendimize “İslam için, Allah için” diye kabullendirdiğimiz bu faaliyetlerimizin arka planında gerçekte neler var? Veyahut da ne kadarı Allah rızası için, ne kadarı dünyamız için? Şu anda üzeri örtülmüş durumdaki dünyevi beklentilerimiz nelerdir, bunları samimi olarak tespit etmeye, bulup orta yere çıkarmaya çalışalım.
Aslında bunu tespit edebilmek öyle zor bir şey değildir. Günümüzde artık yanımızda taşıdığımız küçücük bir aletle şekerimizi, tansiyonumuzu, kolesterolümüzü hemen ve kesin olarak öğrenebiliyoruz, uzun uzun tahlillere ve beklemelere gerek duymuyoruz. Samimiyetimizi de bu şekilde ölçebiliriz.
Sonunda hepimizin çürüğe çıkacağını, bütün bu çabalarımızın Allah rızası için olmadığını kanıtlamak niyetinde değilim. Ama hiç olmazsa dünyevi beklentililerimizin yanında Allah rızasının ağır bastığını görmek de iyi bir şeydir. İslam hukukunun bir kuralıdır: Bir şey tamamen elde edilemezse tamamen de terk edilmez.
Bu düşünceyle cumanızın mübarek olmasını diliyorum.