“Ben Müslüman olursam bana ne var?” dedi Ebu Leheb.

Peygamber Aleyhisselam da,

“Diğer Müslümanlara ne varsa sana da o var” buyurunca Ebu Leheb öfkeyle; “Beni şunlarla aynı tutan dine yuh olsun!” dedi ve gitti.

Saadet asrından bir başka sahne;

“Peki, sen bize ne vaad ediyorsun ey Allah’ın Rasûlü?” diye sordular, Akabe kayalıklarında Peygamber Aleyhisselam’a biat eden Müslümanlar. Medine’den gelmişlerdi ve başta İslam’ın ana ilkeleri olmak üzere birçok konuda ona biat etmişlerdi. Fakat biat maddelerinden biri çok dikkat çekiciydi; “Bir gün Kureyş seni Mekke’den çıkaracak olursa seni bağrımıza basacağımıza, kendi evlatlarımızdan, kendi kardeşlerimizden biri gibi koruyacağımıza dair sana biat ediyoruz” demişlerdi. Bu madde büyük riskler barındırıyordu. Daha önce düşman olmadıkları Kureyş kabilesiyle düşman olmak ve savaşmak riski vardı işin içinde, yani Kureyş’in düşmanı olan bir kişiyi içlerine almakla bir anlamda başlarına bela almış oluyorlardı. İşte bunun için soruyorlardı “sen bize ne vaad ediyorsun” diye.

Peygamber Aleyhisselam da; “Ben de size cennet vaad ediyorum” buyurunca Medineli Müslümanlar hep birden ayağa kalkıp “Yaşasın, kazandık, yaşasın kazandık!” diye bağırdılar.

Ebu Leheb hesap adamıydı, matematik adamıydı, onu konuşturan zekâsıydı, beyniydi.

Medineli Ensar’ı konuşturan ise kalpleriydi ve kalbin bir faaliyeti olan akıllarıydı.

“O kimse ki, mal ve servet biriktirir, onu sayar durur, zanneder ki serveti kendisini ölümsüz kılacak…” (Humeze/2,3) düşüncesinde olan kişi zekanın adamıdır, beynin adamıdır, matematiğin adamıdır.

“Biz asık suratlı ve çok belalı bir günde Rabbimizden korkarız!” diyerek fakirleri, esirleri hiçbir teşekkür beklemeden Allah için doyuranlar (İnsan/10) kalbin adamlarıdır, aklın adamlarıdır.

Aslında Kalbin adamları da hesap bilen adamlardır, ama onların hesabı biraz değişiktir. Onların hesaplarında asgari ücret bire ondur, yani her yüzün karşılığı bindir onların hesabına göre; “Kim bize bir iyilikle gelirse onlara on misli vardır” (Enam/160)

İşte Hz. Osman (r.a) böyle bir hesabın adamıydı. Medine’de bir kıtlık günü onun ticaret kervanına yolda müşteri olanlara “sizin verdiğiniz fiyattan çok daha fazla veren var” diyerek onların teklif ettikleri kârı geri çevirmiş; “Bana tam yedi yüz kat veren var” demişti.

Evet, gerçekten de öyle bir kâr veren vardı; “Mallarını Allah yolunda infak edenlerin misali yedi başak bitiren bir tohum tanesi gibidir ki her başakta yüz ürün vardır…”(Bakara/261)

İşte bunlar da bizim hesabımız, bizim rakamlarımızdır, aklın ve kalbin rakamları!

Rakamların çokça konuşulduğu, hesapların içinden bir türlü çıkılamadığı  şu günlerde biraz akıllı olalım diyorum, ne dersiniz yanlış mı diyorum?.