Bugün oturduğum evin yerinde rahmetli dedemin, anneannemin eski bağ evleri vardı.
Duvarları çamurla örülü, üzeri ağaç direkler ve toprakla örtülü bu evi bizzat kendim kazmayla yıktığım için o günü unutmam.
Özellikle çabuk yıkılışı ve yıkılan duvarların çıkardığı ses çok kısa da olsa insana bir zevk, daha doğrusu bir haz veriyordu.
Zannedersem sizler de böyle yıkımlara şahitlik etmişsinizdir. Hele yıkılan duvarlar tuğladan ise erkek hindiler gibi çıkardığı ses bir ayrı oluyor.
Şunu demek istiyorum; yıkımın çok kolay oluşu ve bir de insana çok kısa süren bir haz, bir zevk vermesi.
Dikkat ederseniz bu iki şey sadece duvarların devrilmesinde değil, bütün yıkımların ortak özelliğidir.
Taşları, tuğlaları insandan olan en değerli yapıları yıkarken de bu sesi duyar bu hazzı alırsınız velev ki çok kısa da sürse.
Belki kabul etmeyeceksiniz; ama geçmişte sizin yıktığınız bir dostluk bir arkadaşlık duvarının o yıkım anını bir hatırlamaya çalışın, saniyeler süren o sesi duyacak, o hazzı hissedeceksiniz.
Ve Müslüman olduğunuza göre geçmiş de olsa bir şeyin farkına varacaksınız; alınan o haz, o zevk şeytandanmış.
Şimdi o bir anlık haz uğruna toplumda yıkılan dostluk ve akrabalık duvarlarını görmeye çalışalım.
Ve söz konusu bu yıkımı dışarılarda değil bizzat yuvalarımızdaki tahribatını gözümüzün önüne getirelim.
Biliyor musunuz, erkekler öfkelerine birazcık hâkim olsalardı veya o anda ceketlerini alıp dışarı çıksalardı...
Bayanlar da beş on dakikalığına sussalar veya öteki odaya çekilselerdi bugün nice yuvalar yıkılmamış olacaktı, başta bayanlar olmak üzere niceleri genç yaşta mezarda olmayacaktı, nice yavrular orta yerde öksüz ve yetim kalmayacaktı.
“Öfke gelir göz kararır, öfke gider yüz kararır” sözü bu meseleyi ancak bu kadar güzel izah eder.
Unutmayalım, bir birleriyle bağlantısı kopmuş, aralarındaki köprüler yıkılmış, akraba ve dost çevresi budanmış insanlardan oluşan toplumlar asla iflah olamazlar.