Öncelikle bu ülkeye bugünkü sınırların dışından iltica eden insanlara ‘yabancı’ denilmesini asla kabul etmiyorum.

Hele bunlar bir de yüz yıl önce aynı sınırlar içinde yaşadığımız insanlarsa.

Velev ki öyle olmasa bile, daha önce hiç beraberliğimiz olmayanlar olsa bile eğer bu ülkeye sığınmışlarsa, bu ülkeye iltica etmişlerse onlar için bu ‘yabancı’ kelimesini çok soğuk ve vicdansızca buluyorum.

Madem ki bana gelmişler, madem ki benim kapımı çalmışlar, madem ki Allah bizi bu şekilde deniyor ve ne yapacağımızı görmek istiyor, onlara kapımızı kapatmaktan, yüzümüzü ekşitmekten Allah’a sığınırız. Bundan daha büyük bir zillet, alçalma ve küçülme olamaz.

Ümmet kimliğini her türlü kimlikten aziz bilen birisi olarak onların her birinin şahsında ben kendimi buluyorum, onları kendimin bir parçası olarak görüyorum. Artık şu andan sonra bir an için bile olsa onların yokluğunu düşünemiyorum, gitmelerini kabullenemiyorum.

Değil mi ki onlar mazlumdur, değil mi ki onlar ölümden kaçmışlar, baskıdan zulümden kaçmışlar…

Değil mi ki onlar açlıktan yokluktan terk etmişler yurtlarını, işte onlar bendendir, bizdendir, artık bizim bir parçamızdır. Daha da önemlisi Allah’ın bize birer emanetidirler.

Eğer olumsuz anlamda bir yabancıdan söz edilecekse asıl yabancılar bu milletin değerlerine soğuk ve yabani olanlardır.

Bu milletin sıcacık yüreğine yabancı olanlar, bu milletin merhametine yabancı olanlar yabancıdırlar, yabanidirler.

Bu milletin vefakârlığına, fedakârlığına aşina olmayanlar yabanidirler.

Maalesef aynı ülkede yaşıyor aynı dili konuşuyor olmaktan öte mazlumlara karşı böylesine vahşi duygular taşıyan bu vicdansız yabanilerle bizim hiç ama hiç bir ortak noktamız yoktur.

Mazlumların ekmeğine, suyuna tahammül edemeyenlerle birlikte yaşıyor olmaktan utanç duyuyoruz.

Bu vahşi ve yabanilerin bu millete verdiği zararı hiç bir güruh vermemiştir.

Eğer bir an önce defolup gitmesi gerekenler varsa bu milletin başını önüne eğdiren, bu millet için yüz karası olan bu Yabanilerdir.