Ne zaman şu Terör Devletine karşı ne yapmamız gerekir diye kendi kendimize sorduğumuzda aklımıza gelen ilk şey israil mallarını boykot olmaktadır. Dikkat ederseniz bu düşünce yıllardan beri hep böyledir.

Hem sadece Siyonistlerin ürettikleri mallar için değil, yerine göre Fransa, ABD ve benzer ülkeler için de aynı yola başvurduğumuz olmaktadır.

Söz konusu boykotlarla hiç bir zaman beklediğimiz hedeflere ulaştığımızı da görmedik.

Bu arada farkında olmadan moral değerlerimizi çökerttiğimiz durumlar da olmaktadır. Nasıl mı? Öyle bir boykot listeleri hazırlayıp yayınlıyorlar ki, Allah Allah! Sükûtu hayale uğruyoruz; “Demek bu ürünlerin hepsi Siyonistlerin ha?” diyoruz, meselenin başında moral diye bir şey kalmıyor insanda. Bunların hangi birini boykot edeceğiz düşüncesine kapılıyor insanımız.

Fakat bütün bunlara rağmen ben yine de terör devletinin mallarının kesinlikle boykot edilmesinden yanayım hem de en etkin bir şekilde.

Bu iş bireylere bırakılmamalıdır. Bizzat devlet yapmalıdır bu boykotu, bu iş sınırda, gümrükte halledilmelidir.

Marketlerin raflarına kadar gelmiş ve dizilmiş Siyonist ürünleri boykot kolay değildir, önemli olan raflarda hiç yer almamasıdır. Bunu ancak devlet yapabilir.

Sonra boykot denilince nedense aklımıza sadece mutfak ve ev ürünleri gelmektedir. Halbuki meselenin boyutları çok daha büyüktür.

Her şeyden önce Türkiye devletinin bizzat kendisinin ithal ettiği ürün ve işler gelmektedir. Asıl boykot edilmesi gereken bunlardır.

Biliyoruz, bütün bunlar zannettiğimizden biraz zor meselelerdir. Fakat biz bir şey daha biliyoruz ki terör devletinden ithal ettiğimiz hiç bir ürün ve iş asla bizim menfaatimize değildir. Gerek Siyonist terör devleti olsun gerek Amerikan kâfiri olsun kendilerine silah olarak dönebilecek hiç bir şeyi bize satmazlar, vermezler.

Bu arada, terörist devlete uygulanmasını istediğimiz boykottan dolayı elbette bir bedel ödenecektir. İnsanımız bu bedeli demeye hazırdır. Ama biz inanıyoruz ki bunun sonunda kazanan biz olacağız.

Bu gibi boykot ve gerginliklerde başta devlet olmak üzere herkesin aklına turizm sektörü gelmekte, bugün olduğu gibi herkesi bir tedirginlik almaktadır.

Böyle durumlarda da benim aklıma hemen Tevbe Suresi 28 ayeti celilesi gelmektedir;

“Ey iman edenler, müşrikler ancak pis birer necasettir, bu yıldan sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer fakirlikten korkarsanız Allah -dilerse- size lütfundan verecektir. Allah alîmdir, hakîmdir.”

Buradaki söz konusu olan fakirlik korkusu, müşriklerin Kâbe ziyaretiyle bıraktıkları turizm getirisidir.