Şu on gece var ya şu on gece! Âlemlerin Rabbi olan Allah kullarına şu on gecede verdiğinden daha muhteşem bir şey vermemiştir.
İsterseniz bugüne kadar insanoğluna verilen ne varsa sırasıyla şöyle bir gözünüzün önünden geçirin.
Evet, şu on gece var ya, âlemlerin Rabbinin Mekkeli bir öksüzü, Mekkeli bir yetimi, Mekkeli bir fakiri, gençliğinde Mekkelilerin koyunlarını otlatan, kuru ekmek yiyen bir kadının oğlunu Hira’ya çağırdığı gecelerdir bu geceler!
Yeryüzünün bütün öksüzlerini, bütün yetimlerini ve mazlumlarını merhamet kanadının altına alsın diye görevlendirdiği günler ve gecelerdir.
Hira gecelerinden sonradır ki, artık ahlak ve faziletli davranışlar, bütün erdemler, fedakârlıklar değerini bulmuştur.
Hakkın ve adaletin insanlık için biricik hedef seçildiği, haksızlığın ve zulmün en büyük suç ilan edildiği gecelerdir bu geceler.
Bu geceler, bütün sapkınlıklara, bütün çarpıklıklara, tutarsızlıklara ilahi bir neşterin vurulduğu gecelerdir.
Şu on gece var ya, insanoğlunu Allah’a ulaştıracak yolun en belirgin bir şekilde çizildiği ve gösterildiği gecelerdir!
İçinde bulunduğumuz şu on gece, Allah Teala’nın kendisini kullarına “işte ben buyum” diye şaşmaz ölçüleriyle tanıttığı gecelerdir. Ve aynı zamanda putların ve bütün sahte tanrıların da ne olduklarının ortaya konulduğu gecelerdir.
Kıyamete dek sürmek üzere insanoğluna Allah’a kulluğun esaslarının öğretildiği, artık o andan itibaren secdenin, kıyamın ve rükûnun nakşedildiği ve yeryüzünün oruç tuttuğu gecelerdir.
Şu son on gece var ya, tarihin ilk gününden bu yana gönderilmiş bütün peygamberlerin silinmiş, kaybolmuş yollarının bir daha bozulmayacak şekilde çizildiği, “işte İbrahim budur, işte Musa budur, işte Meryem oğlu İsa budur” diye insanlık âlemine asıl yüzleriyle gösterildiği, gerçek sözleriyle tanıtıldığı gecelerdir.
Çünkü bu gecelerde insanoğluna hazinelerin en büyüğü olan Kur’an verilmiştir, başka söze ne hâcet!
Müslümanlar olarak şu gecelerimizi bu yönüyle düşünmeli, ona göre değerlendirmeli değil miyiz?