Milli dedikse de daha çok resmi demeyi kastediyoruz. Zaten piyangonun başında hazır Milli sıfatını bulunca böyle başlık atalım dedik.

Hem totosuyla, lotosuyla oynatılan kumarların tamamı resmi veya en azından yarı resmi değil mi?

Gelelim içki meselesine. Başta rakı olmak üzere hem milli hem de resmi, yani devletin elinde, adı üstünde Tekel idi düne kadar.

Düne kadar dememizin sebebi, bu gidişle yeniden ve tamamen resmileşecek, devletleşecek galiba.

Görmüyor musunuz devletin elinden çıkınca gündemin birinci sırasına oturan sahte içki kaynaklı ölümleri.

Yakında “Devletimizin ürettiği rakılardan, içkilerden başkasını içmeyelim!” ilanlarına muhatap olursanız şaşırmayın.

Abartmıyorum, birçok defa dile getirdiğim gibi bu rejim kurulurken üç sacayağı üzerine kurulmuştu; İçki, Kumar ve Çıplaklık! Yani örtüsüzlük. Bunlar laikliğin en kısa yoldan göstergesi, pratize edilişiydi.

Gelelim tarikatlarımızın resmileşmesine, devletleşmesine. Gerçi daha önceden de resmi ideolojiyle fazla bir problemi olmayanların sayısı az değildi.

Şimdi Cübbeli ile birlikte yeni bir aşamaya gelmiş durumda.

Bir televizyonda ‘Cemaatler ve Tarikatlar’ konu başlığının konuşulduğu bölümüne telefonla bağlanan ‘Cübbeli Ahmet Hoca’ya “Mustafa Kemal Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti, cumhuriyet konusundaki düşünceleriniz nedir?” sorusu yöneltildi.

“Yahu kaç kere anlattık” diye söze giren ‘Cübbeli Ahmet Hoca’ şunları söyledi: “Mustafa Kemal Atatürk, bu devletin kurucusu. Bunun aleyhine konuşulmaz. Konuşmak caiz değildir. Asla bunun aleyhine konuşulmaması gerekir. Cumhuriyet bizim devletimiz. Son olarak kurulmuş devletimizdir. Bu devlete vergi vermek görevimiz. Askere gitmek görevimiz. Bu devlete bağlıyız. Mahmut Efendi’den de böyle duyduk. Biz darül harpçi değiliz. ‘Cuma kılınmaz’ demeyiz. Bizim devlete bakış açımız; devlet var olsun. Biz bu devlet olmasa Suriye’den de Irak’tan da Yemen’den de Somali’den de beter oluruz. Ne Namaz kalır, ne abdest kalır, ne namus kalır, ne ırz kalır.” 

Gerçi Cübbeliden önce ondan fersah fersah ileride bir Haydar Baş geldi geçti ama fazla bir ciddiye alınmamıştı.

Acaba bu şekilde resmileşen, resmi ideolojiye öncülük eden yetkililer bundan sonra ne yapar dersiniz?

Silsilei Şeriflerine Mustafa Kemal’i de eklerler mi? Veya virdlerine, zikirlerine giriş yaparken “okuduklarımızdan hasıl olan sevabı Atatürk’ün de ruhuna bağışladık” diye bir ilavede bulunurlar mı?

Sonra bu olup bitenlerle Çölaşanlar tatmin olur mu acaba? Bize kalırsa Kemalizm’in Sözcüleri her caminin mihrabına birer heykel koymadıkça razı olacaklarını hiç sanmam.

Ha, bu arada Allah(cc) ne diyor acaba? Onu öbür tarafta göreceğiz.