Takva sahibi ve bir de sabırlıysanız size karşı oyun oynayanlar size hiç bir zarar veremezler. Paniklemeye, korku ve telaşa hiç gerek yok. Şu ayet-i kerime her zaman dikkatimi çekmiştir.

Size bir iyilik gelirse bu onları üzer, ama başınıza bir kötülük gelse buna sevinirler. Eğer sabreder ve sakınırsanız, onların tuzağı size hiçbir zarar vermez. Allah onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.”(3/120)

Bizi aşan bir durumla karşı karşıya isek, bizim fark edemeyeceğimiz tuzaklar kuruluyorsa, her şeyden haberdar olan Allah (cc) onları ve yapmayı düşündüklerini kuşatmış durumda olduğu için sabır ve takva sahiplerini korumayı üstlenmiştir, paniklemeye gerek yoktur.

Fakat O’nun koruması altına girebilmek için iki şart vardır; Birincisi sabır. Buradaki sabrın birinci anlamı, İslami ilkelerimiz üzerinde ısrarla durmak, geri adım atmamak. İkinci anlamı ise, bize karşı oynanmakta olan oyundan yılmamak, yalpa yapmamak, ilk etapta verebileceği zarardan dolayı taviz vermemek.

Takva sahibi olma şartına gelince, anlamı çok geniş olan bu kelimeyi burada kısaca şöyle açıklayabiliriz; Özellikle bizlere oynanan oyuna karşılık kedimizi Allah’ın gözetimine verip O’nun bizimle olduğuna inanıp teslim olmaktır.

Elbette başta münafıklar olmak üzere müminlerin kötülüğünü düşünenlere karşı bunlardan yani sabır ve takva ile donanmaktan önce yapılacak şeyler de vardır; okumak, araştırmak, onların faaliyetlerinden haberdar olmak bunlardandır.

Madem bir ayeti kerimeyi yazımıza temel yaptık, müsaadenizle bu ayetin bizim için başka bir uyarısına da temas edelim, hem de başlangıcını.

“Size bir iyilik gelirse bu onları üzer, ama başınıza bir kötülük gelse buna sevinirler”

Allah korusun, ya bunu yapan biz isek... Yani başka Müslümanlara, meşrebimizin, gurubumuzun dışındaki Müslümanlara bir iyilik dokunduğunda üzülüyorsak, başlarına bir kötülük geldiğinde seviniyorsak...

Tehlikenin farkında mısınız, hem de imani açıdan bir tehlikenin? Aslında bu konuda kendimizi sık sık kontrolden geçirmeli değil miyiz?