Türkiye neredeyse Akçakale üzerinden savaşa girmek üzere ve hatta ufak çapta girmiş durumda. Fakat bunun arkasının geleceğini ve böylece savaşa girilmiş olacağını sanmıyorum.

Aklıselim sahibi hiç kimse bunun genişleyerek sürmeyeceğini, bu kadarcıkla yetinileceğini, bundan sonra vuku bulacak sınır ihlallerinin de benzer yoğunlukla cevaplandırılacağını ifade etmektedirler. Savaştan yana görüş belirten birisine rastlamadık şimdilik.

Çünkü Ortadoğu`da vuku bulan hiçbir savaş taraflara hayır getirmemiştir. Böyle olunca Suriye`ye kolay kolay müdahale edilemeyecektir.

Türkiye kendi başına müdahale etmeyeceği gibi, NATO ile birlikte de müdahale etmeyecek, zaten ABD başı çekmediği müddetçe bunun asla mümkün olmadığını herkes bilmektedir. Seçimden önce bir müdahale ise zaten ABD için bir çılgınlıktır. Avrupa`ya gelince, ekonomik krizle boğuşmaktadır.

Üstelik bu işin içinde İran varken, Rusya varken, Çin varken ve hatta İsrail varken, böyle bir savaşa girmek bir çılgınlık olacaktır.

 

Peki, ne olacak? Geçmişteki İran-Irak savaşı hatırlandığında müdahale edilmeyen savaşlarda bir milyona yakın insan hayatını kaybetmiş, ülkeler harap olmuştur. Irak`a emperyalist ABD`nin veya NATO`nun müdahalesine gelince, bırakın insanlığa yaptığı tahribatı, ülkenin müzelerine kadar ne varsa boşaltmış, Irak`ı bir ülke, bir devlet olmaktan mahrum etmiş, bir iç savaş hediye ederek çıkıp gitmiştir.

Evet, şimdi ne olacak? Suriye kendi haline bırakıldığında hiç şüpheniz olmasın yüzbinlerce, belki milyonlarca insan ölecek ve ülke kendisini yiyip bitirecektir. Gözünü ve hatta bütün ufkunu kan bürüyen zalim Esed`den zerre kadar bir pişmanlık ve merhamet beklentiniz olmasın.

Mesele gelip yine birilerinin müdahalesini gerekli kılmaktadır. Birileri kesinlikle bu zalim Esed`i durdurmalıdır.

Aslında Suriye`ye müdahalelerinin en ehveni ve dış dünyadan en az tepki çekecek olanı Arapların bizzat kendilerinin müdahalesidir. Fakat her ne kadar Baas rejimini ve Esed`i istemiyor olsalar da, Arap kralları kesin olarak bunun ardından sıranın kendilerine geleceğini bildikleri için böyle bir müdahalede yer almayacaklardır, özellikle Suud Kırallığı.

 

Geriye bir tek ümit, bir tek ihtimal kalmaktadır, Müslümanlar, yani İslamcılar.

Bu arada bilindiği üzere İslamcılık kelimesi etrafında son günlerde epeyce yazıldı ve konuşuldu. Bizim İslamcılarla kastettiğimiz; Allah`ın Dinini hayatın bütün alanlarına hâkim kılmak için mücadele verenlerdir, böyle olunca bu kelimeyi kullanmakta, hatta kabullenmekte bir sakınca görmüyoruz.

Bugün herkes kabul ediyor ki, Arap Baharı ve İslam dünyasındaki atılımların arkasında kesinlikle İslamcılar vardır. İslamcılar İslam dünyasında en etkin günlerini yaşamaktadırlar ve bu etkinliklerini çok daha ileri boyutlara taşıyacaklar, bu alanı daha da genişleteceklerdir.

Başta Arap Baharının gerçekleşmesinde rol alanlar ve bütün İslamcılar Suriye için devreye girmeli ve inisiyatif almalı, taşın altına ellerini koymalıdırlar.

Hamas, İhvan ve diğer İslamcılar devreye girerek öncelikle Lübnan Hizbullah`ı ikna etmeli ve özellikle Esed sonrası için güvence vermelidirler.

Aynı şekilde İran`ın başta dini çevrelerini ikna etmelidirler. Esed yıkıldıktan sonra Hizbullah`a asla zarar gelmeyeceğine, bugün zalim Esed`e karşı mücadele veren Suriye halkının en az Esed kadar Hizbullah`a sahip çıkacağına, en az Esed kadar İsrail karşıtı olduğuna dair İran ikna edilmelidir, ondan da önce Hizbullah ikna edilmelidir.

Bütün bunları ancak İslam dünyasının ve Arap Baharının etkin İslamcıları yapabilir.

Türkiye`nin İslamcılarına, özellikle Hamas`la, İhvan`la, Lübnan Hizbullah`ı ve İran`la sıcak ve doğrudan ilişki kuran İslamcılarını görev beklemektedir.

Başta Suriye ve Irak olmak üzere İslam dünyasındaki iç çatışmaları Şiî-Sünni çatışmasına dönüşmekten kurtaracak olan yegâne güç ve ümit de bu İslamcılardır.