Her ne kadar ölümü kendimize yakıştırmasak da bu gidişle gündemimize alacak gibiyiz, hem de her gün hatırlayacak şekilde baş sıralara.

Bence elimizin altındaki ajandalarımızın görünür bir yerine veya cep telefonumuza “şu sıralarda beklenmedik bir şekilde ölebilirim” diye, her açtığımızda karşılaşacağımız şekilde not etsek iyi olur diyorum, vallahi hem de çok iyi olur.

Deprem haberi almadığımız bir günümüz yok gibi. Her ne kadar ucuz atlatıyor olsak da bunların birer uyarı olduğunu biliyoruz, hepimizin aklında 7 üzerinde büyük bir deprem beklentisi var.

Savaşın şiddetini artırdığı, bizi de içine alacak şekilde genişleme ihtimali de bizi ölümü gündemimize almaya zorluyor.

Bu arada korona virüsünden de hiç emin değiliz. İlk zamanlar “Çin neree biz neree” diye teselli oluyorduk ama en yakın komşularımızda hem de Çin’e hiç gitmemiş insanlarda da ortaya çıktığına göre...

Ölümü gündemimize alalım derken belki birilerimiz hemen tasavvuf derslerini, mev’ıza kitaplarını hatırlattığımı ve o tarafa yönlendirdiğimi zannedebilir. Fakat ben bu konuda çok ciddiyim.

Hadi şu söylediklerimi bir tarafa bırakalım, yani savaşın, depremlerin, virüslerin öyle kolay kolay gelip bizi bulmayacağını varsayalım.

Bütün bunların dışında çevremizden öylesine çok ölüm haberleri alıyoruz ki. Hadi diyelim bunların bir kısmını yaşlılar ve uzun zamandan beri hasta yatanlar oluştursun.

Fakat bunların dışında öyle ölüm haberleri alıyoruz ki ağzımız açık kalıyor. Kazaları bir tarafa bırakalım, kalpten, kanserden, yüksek tansiyondan ve benzer sebeplerden ölenlere şahid oluyoruz ki, şaşırıp kalıyoruz.

Sizi zorlamak değil de, kötü bir şey midir şu ölümü gündemimize, ajandamıza almak? Ne yani, ölmeyecek miyiz? Geçmişte söz konusu afetlerden kurtulan, savaşlarda ölmeyen, salgınlardan sağ çıkanlar ölmediler mi, onlar kurtuldular da ebedi mi kaldılar?

İnanın içinden çıkamadığımız o ajandamız yani dünya hayatındaki önceliklerimiz öylesine hafifler ve düzene girer ki. En yakından başlamak üzere çevremizle ilişkimiz bir anda bambaşka oluverir.

Her şeyden önemlisi, insanın Rabbi ile olan ilişkisi, kendisiyle olan ilişkisi ancak bu kadar düzelebilir.

Evet, gündemimizin baş taraflarına bir yere mutlaka ölümü not etmeliyiz. Arada sırada kendi kendimize de soralım; “hazır mısın?” diye. Hazır mısın sorusunu sanki kapıda bizi bekleyen bir dostumuz soruyor farz edelim.

Ne mutlu; “hazırım, geliyorum” diyebilene.