“Bu kılıcımı kırk gün biledim, Allah’tan bu kılıcımla dünyanın en şerli insanını öldürmeyi nasip etmesini niyaz ettim...”

Belki anlamışsınızdır, bu söz Hz. Ali”yi şehid eden Abdurrahman ibni Mülcem’e aittir. Haricilerdendir. Bu düşünceyle gelip yerleştiği Kufe’de bir sabah namazı için camiye gitmek için evinden çıkan Müminlerin emiri Ali bin Talib’e (r.a) önceden planladığı üzere saldırmış, başından yaralamış, kaçamadan yakalanmış ve iki gün sonra vefat edecek olan Hz. Ali’nin (r.a) huzuruna getirildiğinde bu sözü söylemiştir. Hz. Ali (r.a) eğer bu yaradan vefat edecek olursa o kılıçla kısas yapılmasını vasiyet eder ve öyle de olur.

Biz Hz. Hüseyin’i ve Kerbela’yı çok konuştuk, çok konuşulması, daha doğrusu unutulmaması gerekiyordu ve unutmadık, istisnasız her yıl Muharrem’in onuncu günü geldiğinde etkinlikler düzenledik. Meseleyi de çözdük sayılır; hak ve hakikate karşı saltanatın, silahın gücünden ibaretti mesele.

Halbuki ümmet olarak Hz. Ali’nin şehadeti üzerinde daha çok yoğunlaşmamız gerekirdi. Elbette matem tutmak şeklinde olmayacaktı bu. Fakat Hz. Ali’nin şehadetinin üzerine oturduğu sebep bugün İslam dünyasının boğuştuğu problemlerin başında gelmektedir.

Nasıl oluyor da bir insan, bir Müslüman faziletine yerlerin göklerin ve bütün bir ümmetin şahitlik ettiği birisini “dünyanın en şerli insanı” olarak görebiliyor? Abdurrahman ibn Mülcem bir Haricîdir, önceden Hz. Ali’yle birlikteydi ve Hakem olayından sonra ayrıldı ve karşısına geçti. Olayın detayını tarihten okur öğrenirsiniz.

Rivayete göre secde izleri alınlarından eksik olmayan bu insan, bu insanlar nasıl böyle savrulabiliyorlar? Hak ve hakikat bir insana bu kadar mı kapalı görünebiliyor?

Acı olan, aynı savruluşun bugün de sürüyor olmasıdır. İslam Ümmetinin sayısız evladı ve en büyük birikimi bu ateşin içinde cayır cayır yanmaktadır. Onun için diyorum ki İbni Mülcem anlayışı Ümmet olarak masaya yatırılmalı, ilim ve feraset sahibi Müslümanlar tarafından ele alınmalıdır.

Şehadeti ve şehidlerimizi anarken bu büyük yaramızın üzerini örtmeyelim, açalım ve tedavi edelim. Küfür cephesi bizim bu yaramızın farkında olduğu için fırsat buldukça kaşıyıp kanatmaktadır. Daha da acı olanı, Ümmetin yegâne birikimi ve sermayesi olması gereken bu enerjimizi, emperyalistlerin kendi işgalleri için kullanmasıdır.

Bu yarayı tedavi ederken merhameti elden bırakmamak bu işin olmazsa olmazıdır, unutmayalım.