Doksanlı yılların başıydı, peygamber olduğunu iddia eden İskender Evrenosoğlu’nun ileri gelen adamlarının Kayseri’ye geldiği ve bir dernekte onun peygamberliğini ispat edeceklerini söylemişlerdi ve bunun için arkadaşlar bizi de çağırmışlardı. Gelenler bir kaç mühendisti, kendilerine göre derslerine iyi çalışmışlardı.

Onlar konuştuktan sonra çoğu ilahiyatçı ve kendisini yetiştirmiş durumdaki arkadaşlar gereken cevabı vererek bu adamın peygamberliğini reddedip çürüttüler.

Sıra bana gelmişti, benden de aynı şekilde ilmi deliller getirmemi bekliyorlardı. Sakin bir şekilde dizlerimin üzerine yükseldim ve ellerimi semaya açtım;

“Allah’ım! Bu İskender Evrenosoğlu isimli kulun peygamber olarak gönderildim, diyor. Şahid ol, ben onu reddediyorum, kabul etmiyorum, onu bir yalancı ve Sana iftira atan bir sahtekâr ve deccal olarak görüyorum. Allah’ım! Eğer bu adam iddia ettiği gibi Senin gönderdiğin bir resul ise, beni şu anda öyle bir şekilde cezalandır ki herkese ibreti âlem olsun. Canımı mı alacaksın, ağzımı mı eğeceksin, gözümü mü kör edeceksin, felç mi yapacaksın hemen yapıver, ben onu şiddetle reddediyorum Allah’ım!” dedim, hatta bazı kelimeleri üzerine basa basa tekrarladım ve âmin dedim, oradaki herkesin de amin demesini istedim, ellerimi yüzüme çaldım.

Sonra İskender Evrenesoğlu’nun adamının kolundan tuttum ve kendisinin de aynı şekilde yapmasını istedim. “Ben de yaparım” diyerek geçiştirdi. Fakat aynen benim gibi detaylı, anlaşılır bir yemin etmesi gerektiğini istedim ve tarif ettim, diyeceksin ki;

“Allah’ım! Ben İskender Evrenesoğlu kulunun Senin resulün ve peygamberin olduğuna, ona vahiy gönderdiğine can u gönülden iman ediyorum, onun bu iddiasını tasdik ediyorum. Eğer böyle değilse, bu adam yalan söylüyorsa, yani Senin resulün değilse şu anda, şuracıkta benim belamı ver, ağzımı eğiver, gözlerimi kör eyle, canımı al da Allah’a iftiranın karşılığı ve şu insanlar için bir ibret olsun!” dedim.

Orada bulunan bütün arkadaşlar hem benim bu şekildeki yeminleşmeme şaşırdılar, sonra da o kişinin bunu yapmaktan ısrarla kaçındığını gördüler.

O yemini yapsaydı yemin tutar mıydı, söylediğimiz felâketler başına gelir miydi bilemem, yapmadı yemini, hem de bu teklifim karşısında irkildi. Sonra kalkıp gittiler. Zannedersek biz de bir mümin olarak görevimizi yapmış olduk vesselam.

Ha, bu arada oturumun başında İskender Evrenosoğlu’na geldiği iddia edilen vahiylerden bir bölümünün fotokopilerini görmüştük. -Hâşâ- Allah Teâla, Evrenosoğlu’na gönderdiği vahiyde, Mason Süleyman Demirel ve Mustafa Kemal’e şirk koşmayan Turhan Feyzioğlu’nun da bulunduğu siyasilerin bir milliyetçi cephe hükümeti kurmasını istiyordu.

Ve bu adam geçen gün öldü ve Bursa’da gömüldü.

Diyorum ki, bunlar kendilerine bu kadar takipçiyi nasıl buluyorlar, inşallah yarın da bu konuyu konuşuruz.