Recep Tayyip Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmanın altına imza atmayan var mı bilmem? Her cümlesinin altına imza atacağımız gibi dile getirdiği her meselede yüreğimize su serpmiştir.

Hiç abartmıyorum, bu tam da bir halifenin konuşmasıdır. Eğer bugün İslam Dünyası kendisine bir lider seçmiş olsaydı yani ümmetin bir halifesi olsaydı ancak böyle bir konuşma yapabilirdi.

Başta Müslümanlar olmak üzere dünyanın bütün mazlumlarının dertlerini dünya masasının üzerine sermiş, dünya liderlerinin gözlerinin önüne koymuş, ayrıca dünya zalimlerinin yüzüne haykırmıştır.

Ancak bir halife bunu yapabilirdi, ancak bir halife Amerika ve siyon emperyalizmi karşısına bu şekilde Filistin haritalarıyla çıkıp eşkıyalıklarını yüzlerine vurabilirdi.

Ancak bir halife Aylan bebeğin resmiyle emperyalistleri rezil edip yerin dibine sokabilirdi.

Ancak arkasına bütün bir ümmetin gücünü alan bir halife gibi Keşmir’i kör ve sağır bir dünyanın orta yerine getirebilirdi.

Zalim Esed’e ve onun zulmüne sessiz kalan, destek olan zalimlere ancak bu kadar hadleri bildirilebilirdi.

Söylediğim gibi bu konuşma bir halife konuşması, ümmetin tamamının gücünü ve kuvvetini arkasına alabilen birisinin yapabileceği bir konuşmaydı. Allah razı olsun demekten başka ne düşer bize?

Lakin, lakin.

Sevgili Reis keşke her zaman böyle olsa, keşke Türkiye’ye döndüğünde de bunu böyle sürdürse. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda açtığı gibi kanatları hep böyle geniş olsa, kanatlarının altına herkesi sığdırabilse...

Keşke şemsiyesini hep bu şekilde geniş açabilse. Lakin bakıyoruz da bazen şemsiyesini daralttıkça daraltıyor. Hatta bazen tamamen kapatıp sopaya dönüştürüyor.

Birleşmiş Milletler’de bir halife gibi konuşmak nerde, Türkiye’de beka deyip başka bir şey dememek nerde?

Biz mi yanlış anlıyoruz? Bekayı birinci gündem yaptığınızda bizim gözümüzün önüne yok olmakla, yok edilmekle karşı karşıya olan, yıkılmanın eşiğinde, tarih sahnesinden silinmek üzere olan bir ülke gelmektedir.

Hangisi doğru? Bu mu doğru, yoksa bütün bir İslam dünyasının, mazlum ülkelerin ve insanlığın sözcülüğüne doğru güçlenerek yürüyen bir ülke mi?

Koskoca bir ümmetin hamiliğinden son demlerini yaşadığı varsayılan küçük bir ulus devletin başkanlığına dönüp gelmek nasıl bir şeydir?