İstanbul seçimlerinin kaybedilmesinin ardından günlerdir eleştiri dinliyoruz, eleştiri okuyoruz, kendimizi adeta eleştiri yarışları izleyicisi gibi hissediyoruz.

Hele bu eleştirilerin önemli bir kısmının ezbere dayanan hazır kalıp, temcit pilavı gibi tekrarlana eleştiriler olması bıkkınlık getiriyor.

Herkesin eleştiri hakkına sahip olduğunu, yetkililerin de eleştiriyi fazlasıyla hak ettiklerini kabul etmemize rağmen şahsen bu eleştirilerin önemli bir kısmını isabetsiz ve tutarsız buluyorum.

Neymiş efendim, “Yolda bulduklarını birlikte yola çıktıklarına tercih ettikleri için kaybetmişler”. Ne demek yani, yolda hiç iyilere rastlanmaz mı, hep eskilerle mi devam edilir?

Ebu Müslim Horasani’ye atfedilen “Güvendikleri için dostlarını uzaklaştırdılar, yakınlaşır ümidiyle düşmanlarını yakın tuttular. Uzaklaştırdıkları dostlar bir daha yaklaşmadı, yaklaştırdıkları düşmanlar da dost olmadı, böylece yıkılmak mukadder oldu.”

Bu sözün isabet ettiği durumlar olabilir fakat buraya tam oturduğunu söyleyemem.

Gelelim daha somut eleştirilere:

Son anda İmralı’dan mektup getirilmesi, Osman Öcalan’ın TRT’ye çıkarılması, Mansur Yavaş ve İmamoğlu hakkında son anda suç dosyaları çıkarılması, bekâ ve benzer güvenlik sorunlarının ortaya atılarak halkın korkutulması eleştirileri haklı olabilir.

Fakat soruyoruz; bütün bunlar yapıldığı için mi seçim kaybedildi? Yoksa kaybedileceği kesin olarak anlaşıldığı için mi son bir çare olarak bunlar yapıldı? İmralı’dan mektup getirildiği için mi kaybedildi, kaybedileceği anlaşıldığı için mi mektup getirildi? Her bir iddiayı lütfen bu şekilde iki şıklı cevaplamaya çalışalım.

Seçimler ebediyen kazanılacak diye bir şey var mı? Hiç bir sebep yokken de kaybedilebilir, herkes kazandırmaya mahkum değildir. Unutmayalım, Demirel ilk boğaz köprüsünü yaptırdığı dönem seçimi kaybetmiştir.

Elbette iktidarlar her zaman eleştiriye muhataptırlar ve genellikle hak ederler. Fakat bu diğer insanların yüzde yüz haklılığını göstermez.

Fakat bazen; “Rabbimiz, konak menzillerimizin arasını uzaklaştır, seferlerimizi zorlaştır...” diyen, yani belalarını arayan insanlar da çıkabilir

Şimdi bütün bunları bir tarafa bırakalım, bundan sonra yapılması gerekenler üzerinde düşünelim. Hem sadece İstanbul’u geri almak, AK Partinin düşüşünü engellemek, Reis’i kurtarmak için değil.

Bu ülkenin yarınları için, bu coğrafyanın kaoslardan kurtulması için, bu ümmetin sahil-i selamete çıkabilmesi için somut olarak neler yapmalıyız?