Hiç olmazsa bir hafta sıyrılıverelim şu bunaltıcı gündemden. Ramazanın geri kalan şu günlerinde olsun görmeye mahkum edildiklerimizden, duymak zorunda kaldıklarımızdan birazcık olsun uzak kalalım. Ruhumuzu dinlendirelim, kalbimizin sesini daha net duyabilmemiz için gözümüzü ve kulağımızı dışarıya kapatalım.

Demek istiyorum ki Hira’ya çıkalım, Hira’ya çekilelim. Biliyorum kolay değil, bu da nereden çıktı diyeceksiniz.

Fakat ben itikafı böyle anlamamız gerektiğine inanıyorum. Elbette kolay değil bunca telaştan, bunca koşuşturmadan, bayram vaveylasından uzaklaşarak Hira’ya çekilmek.

Kaçmak, kurtulmak, uzak durmak değildir bu. En mükemmel bir şekilde hakikatle donanarak dönmek, aşağı inmek için çıkılır oraya.

Kim çıkabilir Hira’ya? Gördüklerinden, izlediklerinden huzursuz olabilenler çıkabilir, duyduklarından, dinlediklerinden rahatsız olabilenler ancak şehri terk edip Hira’ya çekilebilirler.

Önce kendisinin, sonra insanlığın kurtuluşu için çırpınanlar Hira’ya çekilebilir. Bunun için gerekli olan şey, mevcut çarpıklıkların, sapkınlıkların dengesizliklerin, tutarsızlıkların ve haksızlıkların farkında olmaktır.

Bunların hiç farkına varamayanlar, her şeyin olması gerektiği gibi olduğunu zannedenler, yani rahatsız olmayanlar elbette yerlerinden kıpırdamadan mevcut rüzgârın kollarına teslim olacaklardır.

Şu son günlerde yerine getirmemiz gereken itikafımız bizim Hira’mız olsun diyorum. Gözlerimizi, kulaklarımızı ve bütün duyularımızı dışarıya mahkumiyetten ve böylece nesne olmaktan kurtaralım, iç dünyamızın emrine verelim, hayatın bizzat öznesi olalım.

Biliyorum bunu yapmak kolay değil. Maalesef ramazanlarımız gürültüden ve görüntüden nasibini aldığı gibi bayram yaklaşırken dünyevileşmenin kirliliği her yanı kuşatmıştır.

Ama biz yine de Hiramıza çekilmekten vaz geçmeyeceğiz. Şu ana kadar hep dışarıyı gördük ve dinledik de sürüklenmekten gayrı, başkalarının rüzgârıyla savrulmaktan gayrı ne elde ettik ki?

Kendi Hiramıza çekilmeyi başarabilirsek unutmayalım ki orada Rabbimizle buluşacağız, Rabbimize en yakın demlerimizi yaşayacağız. En çok muhtaç olduğumuz şey de bu değil mi?