Önce bireysel hayatımdaki ittifaklarımdan müttefiklerimden söze başlayayım.

Tabii bir müslüman olarak sık sık namaz kıldığım camilerdeki kardeşlerimi bu anlamda bir gözden geçireyim.

Evet, namaz bizi aynı safta omuz omza getiriyor, kardeşlik konusunda bize çok şey kazandırıyor.

Fakat bu hususta daha eksik noktalar kalıyor. Mesela namazda yan yana duruyoruz ama eğer birimizin açlıktan karnı gurulduyorsa, evdeki çocukların iaşesini düşünüyorsa, sıkıntılar içinde yüzüyorsa sadece namaz bizi kardeş yapmıyor, belki bundan dolayı şekil itibariyle hiç bir birine benzemediği halde Rabbimiz namazla beraber zekatı emrediyor.

İttifak dedik, müttefik dedik, cami üzerinden biraz daha somutlaştıralım. Dikkat ediyorum, cami cemaatinden nice tanıdıkla namazdan sonra müsafaha yapıyoruz, Allah kabul eylesin diyoruz, bir de hal hatır soruyoruz, bu kadar. Üçüncü bir ortak sözümüz yok. Konuşmaya devam edersek mutlaka ters düşeceğiz. Evet, acı bir gerçek ki o kardeşle namazdan başka ortak noktamız yok. Hatta bu yüzden cemaatten bazılarıyla sadece tebessümle, uzaktan uzağa selamlaşıyoruz vesselam.

Gelelim cami dışındaki başka ihtilaf ve ittifaklarımıza. Uçakta, otobüste ve benzer yerlerde yan yana geldiğimiz bir takım insanlar oluyor ki, görünen yönüyle ap ayrı dünyanın insanlarıyız, özellikle İslam’dan çok uzak olanları kastediyorum. Zaten başlangıçta soğuk ve gergin bir ortamda buluyoruz kendimizi. Sıcak bir Müslüman olmam gerektiği için ilk adımı ben atıyorum. Evet, tahmin ettiğim gibi aramızda uçurumlar var. Fakat sohbet ilerledikçe ortak noktalarımızın çok daha fazla olduğunu görüyoruz, maalesef hem de camide birlikte namaz kıldığımız insandan çok daha fazla. Her şeyden önemlisi, ikimiz de aynı firavunun kırbacını yiyoruz.

Bu ihtilafı ve ittifakı toplumun, toplumların geneline taşıdığımızda bu anlamda büyük bir kesimin yanlış yerde durduğunu, yanlış, zoraki veya geçici ittifaklar kurduğunu görüyoruz.

Şu son siyasi ittifaklara bir bakar mısınız. Zaten bu yüzden birileri çıkıp mevcut müttefiklerin daha önceleri arşivlerini karıştırıp bir birlerine yapıp ettiklerini ortaya sermiyorlar mı?

Peki, ittifaklar olmasın mı? Ne demek, elbette olsun, aslında bu bir yükümlülüktür. Fakat sun’i olmasın, zoraki olmasın, özellikle geçici olmasın.

Daha da önemlisi, sadece düşmanımıza karşı olduğu için bir başka düşmanla ittifak olmasın, yani bizi ittifaka iten şey bizim kinimizden kaynaklanmasın.

Biliyorum, biraz kuş dili oldu, müşahhas örnekler göstermemiz gerekirdi fakat inşaallah başka bir güne kalsın, Allah’a emanet olun.