Karşı karşıya geldiğimiz olaylarla ilgili bir şeyler söylemek istiyoruz, ayağa kalkıp hiç değilse birkaç adım atmak, yürümek istiyoruz. Fakat kalktığımızla birlikte oturduğumuz bir oluyor, attığımız adımı geri çekmek durumunda kalıyoruz.

Neden? Çünkü yeteri kadar bilgi sahibi değiliz. Ezbere konuştuğumuz şeylere kendimiz de inanmıyoruz, tatmin olmuyoruz.

Müslümanlar olarak muhataplarımızı tanımaktan, onlar hakkında gerekenleri bilmekten söz ediyorum.

Muhataplarımız ister düşmanlarımız olsun, isterse yeryüzünde birlikte yaşamaya mahkum olduğumuz toplumlar, ülkeler, devletler olsun.

Rabbimizin bizlere en büyük nimetlerinden birisi düşmanımız olan Şeytan hakkında teferruatlı bilgi vermesidir. Bize niçin düşman olduğundan başlayarak, bizi nasıl ayartacağını, nereden, nasıl yaklaşacağını, neler vaad edeceğini, nelerle korkutacağını, kısacası bütün hilelerini bize sunmaktadır.

Zulüm ve zalimler söz konusu olduğunda adını söylemeden geçmediğimiz Firavun da aynı şekilde, Rabbimiz İblisi tanıttığı kadar Firavunu da detaylı bir şekilde bize tanıtmaktadır.

İlla hepsi de İblis ve Firavun gibi düşmanımız olması şart değil, şöyle veya böyle muhatap olduğumuz toplumları, ülkeleri, devletleri gerektiği kadar tanımıyoruz. Belki sıradan, hiçbir iddiası olmayan bir Müslüman için bu eksiklik bağışlanabilir ama bir şeyler söylemek isteyen veya ağzına bakılan Müslümanlar için durum aynı değildir.

Bugün pat diye muhatap olduğumuz şu Hindistan hakkında bir şey söyleyebilmemiz için tarihini, coğrafi konumunu, bu milyarlık toplumun ne kadar dini ve mezhebi barındırdığını, İslami geçmişini, bugünkü siyasi durumunu bilmeden sadece “inekperest” diyerek savuşturmamız mümkün müdür?

Hindistan’dan da önce yeryüzünün şu anda en faal yanardağı konumundaki kendi coğrafyamızı, yaşadığımız toprakları sınırlayan ve İslam Ümmetini oluşturan toplumları yakinen tanımak bizim için bir yükümlülüktür.

Şu küçücük Lübnan’dan başlayalım; Cumhurbaşkanı Hıristiyan, başbakanı ehli sünnet ve meclis başkanı Şii olan ülkenin nüfusu kimlerden oluşuyor, dünkü ve bugünkü durumu nedir?

Çok geç kaldık biliyorum ama şu Suriye’nin toplumsal yapısı hakkında ne kadar bilgiye sahibiz? Suriye’den Irak’a, oradan İran’a gidelim ve şu andaki bilgilerimizin yetersizliğini kabullenelim.

Başa dönelim. İblis ve Firavun hakkında en ince teferruatı bilmek zorunda olduğumuz gibi müsaadenizle Amerika ve Avrupa hakkında da ayağı yere basan tatminkâr temel bilgileri edinmek zorundayız.

Elin gâvuru bizim dünümüzü, bugünümüzü, her şeyimizi öyle biliyor ki hayret edersiniz. Geçen gün akademik çalışma yapanlara kulak misafiri olmuştum, Şihabüddin Sühreverdi hakkında en doyurucu bilgilere ulaşmak için Amerika ve İngiltere’ye gitmekten söz ediyordu. “Bizim buralarda yok mu?” dedim de olumsuz anlamda tebessüm etti ve sadece Sühreverdi değil daha nice büyük İslam filozofunu tanımak için dışarıya müracaattan başka bir yol olmadığını söyledi.