Müslümanı bu şekilde doğrudan korkuyla tanımlamak aslında güzel bir yol değildir, hele davetçi Müslümanlar için.

Gönül ister ki İslam’a gelecek olanlar Müslümanlardan korktukları için değil onları sevdikleri için gelsinler.

Fakat Müslümanların kendilerinin dışındakilerle olan münasebetleri sadece davet pozisyonunda olmuyor. Muhataplarımızla her türlü insani ve toplumsal ilişki halimiz vardır.

Bu ilişkilerimizin bir kısmında sevgimiz söz konusu olduğu gibi bir kısmında da korkumuz söz konusudur.

“Rabbim düşmanlarımın kalbine bir aylık mesafeden benim korkumu salmıştır” diyen bir Peygamberin (s.a.v) ümmetiyiz.

Rabbimiz Onun ümmetinin korkusunu da aynı şekilde düşmanlarının kalbine salmıştır.

“Şu bir gerçek ki onların yüreklerinde size karşı duydukları korku Allah’a karşı duyduklarından daha şiddetlidir. Çünkü onlar anlayışsız bir topluluktur.” (59/13)

Geçmişteki o güzel günlerinde Müslümanlarla savaşan düşmanları hep şunu itiraf etmişlerdir ki; bizim hayatı sevdiğimiz kadar onlar da ölümü, şehadeti sevmektedirler.

Kisra’ya Peygamber Aleyhisselam’ın davet mektubunu götüren Abdullah bin Huzafe ayrılırken son söz olarak; “Vallahi sizin kadın ve şaraba düşkün olduğunuz kadar ölüme, şehadete düşkün bir topluluğuz” demiştir.

Biliyorum, şimdi o günlerin geçmişte kaldığını söyleyeceksiniz, Efendimiz’in (s.a.v) buyurduğu gibi şimdi bize vehn, yani dünya sevgisi ve ölümden nefret hastalığı isabet ettiğini, onun için düşmanlarımızın gözünde ancak bir çer çöp mesabesinde olduğumuzu söyleyeceksiniz, el haak, doğrudur.

Gelelim yazı başlığımızın ikinci kısmına; Müslümanlar kimden korkar kısmına.

İdeal Müslümanlar elbette Allah’tan başka kimseden korkmaz, korkmamalıdır, bütün peygamberler bunu öğretmeye ve bizzat göstermeye çalışmışlardır.

Fakat buna rağmen belirli ölçüde kâfirlerden, münafıklardan da korkabilirler, tedbirlerini alırlar, bundan dolayı ayıplanamazlar, itham edilemezler.

Fakat bildiğimiz büyük bir hakikat vardır ki; Müslümanlar Müslümanlardan asla korkmazlar. Çünkü Müslüman, Müslümanların elinden ve dilinden emin oldukları kimselerdir, o şekilde tarif edilmişlerdir.

Malumunuz Şubat ayı dolayısıyla şehadet ve şehitlerimiz üzerine sohbet ediyor, programlar yapıyoruz. Şehadeti göze almış Müslümanların da kafirler için bir korku kaynağı olması gerektiğini dile getiriyoruz.

Fakat nasıl oluyorsa, Tevhid adına, şehadet adına ortaya çıkan bir takım kardeşlerimizden kâfirler fazla bir korkmuyor, hatta onları hiç hesaba almıyor, daha doğrusu onları hiç tanımıyor bile.

Ama işin acı olan yanı Tevhid ve şehadeti şiar edindiğini iddia eden bu kimselerden Müslümanlar korkuyor, cami cemaati korkuyor, bir takım sufi akımlar korkuyor veya en azından tedirgin oluyor, panikliyor.

Ben derim ki; bugün gerçek anlamda Müslüman birisi olup olmadığımızı öğrenmek istiyorsak bizden kimlerin korktuğuna, kimlerin tedirgin olduğuna bakmalıyız.