Haksızlıkların ayyuka çıktığı, her türlü zulmün zirve yaptığı bir dönemde adaletten başka bir şeyin konuşulmaması ve yazılmaması, adalet talebinin gündemden hiç aşağılara düşmemesi gerektiğini biliyorum.

Fakat doğrudan bu konuyu ele alan yazılar yazmak, konuşmalar yapmak nedense bana çok zor geliyor.

Dün İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi`nin yayınlandığı gündü, hiç olmazsa bu münasebetle bir şeyler söylemeliyiz dedim olmadı.

Bari hiç olmazsa bir Müslüman olarak Veda Hutbesi üzerine konuşmalıyız, yazmalıyız dedim, işin içinden çıkamadım.

Keşke saflar net olsaydı, bir yanda zalimler, bir yanda mazlumlar, bir yanda firavunlar nemrutlar, bir yanda da onların kırbaçları altında inleyenler, ezilenler olsaydı. O zaman hakkı haykırmak inanın ki çok daha kolay olurdu. Nitekim bu anlamda ortalığın net ve berrak olduğu dönemlerde susmamaya çalışmışızdır.

Bugün zalimler ve mazlumları bir birlerinden ayırmak o kadar kolay değil. Bir konuda mazlum sandalyesinde oturana bakıyoruz, bir başka meselede zalimin ta kendisi.

Her şeyden önce taşeron zalimler zümresi türedi ve bu taşeron zalimler bir başka perdede mazlumları oynuyor.

Namık Kemal`in söylediği gibi “Köpektir zevk alan sayyad-ı bî insafa hizmetten”. İlk bakışta zalim olarak av köpeğini görüyoruz fakat bir de bakıyoruz onu zavallı tavşanın üzerine süren bir avcı var, daha sonra da onun elinde bir tüfek, o tüfeği üreten firmalar vs. geriye doğru gidiyor.

Bir bakıyorsunuz yerlerde sürüklenen zavallı eylemciler ve onları sürükleyen zalim kolluk kuvvetleri, biraz geriye çekilip bakıyorsunuz yerde sürüklenen zavallının gerisinde bir zalim.

Söyleyin Allah aşkına, kimin karşısına dikilip hakkı haykıralım. Zalim diye karşısına dikildiğimizi geri planda tehdit eden başka bir zalim.

“Kadınlarınız hakkında Allah`tan korkun, siz onların ırzlarını Allah`ın adıyla kendinize helâl edindiniz…” diye Veda hutbesinden öğütler vermek istesek, bu durumda kadınlara haksızlık yapanlar sanki dindarlarmış demiş olacağız.

İslam`dan uzaklara savrulan gürûha gelince onlar zaten böyle bir emanet meselesine, namus meselesine savaş açmış durumdalar.

Sadece kadın meselesinde değil bütün meselelerde taşlar yerinden öylesine oynamış ki, bir mahkemede mazlum makamında olan aynı kişi bir başka mahkemede birilerine zulmetmekten yargılanıyor.

Fakat Müslümanlar olarak bizler bütün durumlarda adaleti kendimize şiar edinmekten hiçbir zaman geri durmamaya çalışmalıyız.