Bilindiği üzere 27 Mayıs Pazar günü Diyarbakır`da yapılan Mustazaf-Der`in kapatılmasını protesto mitinginde ‘Mustazaflar Hareketi` adııyla siyasi bir hareket başlatıldığı ilan edilmiştir.
Türkiye tarihinde hiçbir derneğin kapatılışı bu büyüklükteki bir mitingle protesto edilmemiştir, önce bunu bir yere kaydedin. Ahde Vefa budur işte, insanımız bunu ancak bu şekilde ıspat edebilirdi.
Medya, 22 Nisan Diyarbakır, 6 Mayıs İstanbul Kazlıçeşme`deki muhteşem Kutlu Doğum mitinglerine ve bu son protesto mitingine öncekilere göre biraz daha fazla yer ayırmıştır. Bazıları ise suskunluğunu sürdürmeye devam etmiş, hiç yer vermemiştir.
“Hiçbir ayırım yapmadan bütün müslümanların sesi olmak” adına kurulan bu televizyon kanallarına bugüne kadar fazla bir sitemde bulunmamıştık fakat bu defa onlara bir çift sözümüz olacak:
-Müslümanların kuruşlarıyla, alın terleriyle kurduğunuz televizyonlarınızdan 1 Mayıs günü Taksim`den uzun uzun ve hem de canlı yayın yaptınız.
-Marksistlerin, Maoistlerin şovlarını dakikalarca verdiniz. Homoseksüellerin, lezbiyenlerin ve ne idüğünü bilmediğimiz bilumum iğrenç müptezellerin arzı endam edişini, protokol geçitlerini Allah`tan korkmadan Müslümanlara izlettiniz.
-Bunun hesabını Allah`a nasıl vereceksiniz?
-Elhamdülillah, bizzat sizin tabanınız, bizzat sizin mensuplarınız sizin bu camiaya karşı körlüğünüzü ve sağırlığınızı sorgulamaya başlamışlardır. Böyle bir dünyada olup bitenleri tabanınızdan daha ne kadar saklayabileceksiniz bilemem.
Evet, herkesin beklediği gibi bu mitingle birlikte siyasi bir hareketin düğmesine basılmıştır.
Bu camianın kendisi ve bu camiayı izleyen herkes aktif siyasete girmesini bekliyordu.
Peki Müslümanlar olarak hepimiz zaten siyasi değil miyiz? Siyaseti İslam`dan ve bir müslümanın hayatından çekip çıkarmanın imkanı var mıdır?
Gelin, siyasetten en uzak durduğu zannedilen, hatta “Eûzü billahi mineşşeytani vessiyaseh” diyen Üstad Bedîuzzeman`a bir bakalım.
Şunu bilelim ki, kendisi her ne kadar bir siyasi hareketin mensubu veya kurucusu olmasa bile, yaşadığı müddetçe siyasilerin en büyük rakibi olmamış mıdır? Geçenlerde Mehmet Şevket Eygi`nin söylediği gibi, Mustafa Kemal kendisine, kendi siyasetine en büyük rakip olarak Üstad`ı görmüyor muydu?
Onu yıllarca zindanlara atan, ömrünü mahkeme salonlarında geçirtenler kimlerdir? Siyasiler değil midir, o günün siyasi iktidarı değil midir Allah aşkına?
O günün siyasileri Üstad`ı kendileri için en büyük tehlike olarak görmüyorlar mıydı?
Bu camianın gündemi, ortaya çıkışından beri siyaset değil midir?
Bu camia Türkiye`nin siyasi yapısına itiraz eden bir camia değil midir? Ve bundan dolayı bedel ödeyip durmuyor mu?
Bu camia, Müslümanca hayatın önündeki en büyük engelin siyasiler olduğunu, siyasilerin bürokrasideki uzantıları olduğunu ifade edip durmuyor mu?
Allah aşkına bu camia ile uğraşıp duranlar siyasiler değil midir?
Bir insanın, bir camianın siyasi olması için mutlaka bir parti kurması, mutlaka meclise gitmesi mi gerekir?
Yani demek istediğimiz odur ki, bizler camia olarak bir anlamda siyesetle zaten iç içeyiz.
Gelelim bir siyasi parti kurma meselesine, bir siyasi partide aktif olarak yer alma, seçimlere katılma meselesine.
Önümüzdeki günlerde şu sorular tartışılacak ve cevabını bulacaktır:
-İslam`dan taviz vermeden aktif siyaset yapılabilir mi?
-Türkiye siyasetinde bir boşluk var mıdır, kurulacak parti hangi boşluğu dolduracaktır?
-Mustazaflar Hareketi`nin kuracağı bir partinin daha önceki veya günümüzdeki muhafazakâr partilerden ne gibi bir farkı olacak?
-Bir bölgeye has mı olacak, yoksa Türkiye geneline mi hitabedecek?
-Mustazaflar Hareketi`nin kuracağı bu partiye Devlet ne diyecek?
-Kurulacak olan bu parti kimlerden oy alacak, AKP ne diyecek, BDP ve diğer partiler ne diyecek?
Görüldüğü üzere bu sorular şimdiden sorulmaya başlanmıştır bile. Önümüzdeki günlerde bu ve buna benzer bir çok soru cevabını bulacaktır.