Allah`ım,

Güçsüz ve çaresiz kaldığımı, halk nazarında hor görüldüğümü ancak sana arz ve şikayet ederim.

Ey merhametlilerin merhametlisi, herkesin zayıf görüp de dalına bindiği, biçarelerin Rabbi Sensin. Sensin Rabbim benim. Beni kime bıraktın! Huysuz ve yüzsüz yabancıya mı, yoksa bu işimde bana hakim olacak düşmana mı? 

Allah`ım! 

Eğer bana karşı gazaplı değilsen, çektiğim mihnetlere, belalara hiç aldırmam. Fakat senin esirgeyiciliğin bunları göstermeyecek kadar geniştir. 

Allah`ım, gazabına uğramaktan, rahmetinden uzak kalmaktan, karanlıkları aydınlatan, dünya ve ahireti salâha kavuşturan ilâhi nuruna sığınırım. Rızanı dilerim. Sana iltica ederim. Bütün kuvvet, her kudret ancak Sendendir, Ya Rabbi!”

Bu duayı Allah`ın Rasûlünün nerede yaptığını biliyorsunuz değil mi? Taif dönüşü vücudunun kanlar içinde kaldığı, kendilerini güçlükle Mekke bağlarına atabildikleri bir zamanda yapmıştı.

Mirac denilince nedense benim aklıma ilk önce bu sahne gelir. Tabir caizse miracın startı burada verilmiştir.

Sadece davetinin karşılıksız kalması ve Taif`in çapulcuları tarafından taşlanması değil, o yılın baştan sona hüzünle dolu olması dikkatlerden kaçmamalıdır.

O yıl Hz. Hatice validemizi kaybetmiştir. Sıradan bir eş değil, bu ümmetin ilki olan Hz. Hatice bu yıl vefat emiştir. Hayatını, varlığını ve her şeyini Rasûlullah`ın uğruna feda eden bu vefakâr eşin vefatı bir hüzün yılı olmuştur.

Ve aynı yıl bu güne kadar kendisini müşriklere karşı koruyan amcası Ebu Talip de vefat etmiştir.

Taif`ten de böyle acı bir neticeyle dönmesiyle birlikte İslam daveti adeta bir kör düğüm oluvermişti.

Şimdi bu duanın ne anlama geldiğini daha iyi anlıyoruz öyle değil mi?

Rabbimizin bu duaya nasıl bir karşılık vereceği aslında üzerinde durulması, merak edilmesi gereken bir konudur. Allah bilir amma bu duanın karşılığı Miractır.

Aslında Mirac sadece göklerin kapısının açılışı değil yeryüzünün kapılarının da birer birer açılışıdır.

Artık o günden sonra önce Medine`nin, ardından bütün şehirlerin kapıları açılmıştır.

Burada Rabbimizin bir kanununu görüyoruz: Hüzün yılı yaşamadan Miraca çıkılmıyormuş. Unutmayalım ki bu kanun Allah Teâla`nın değişmeyen toplumsal ve bireysel kanunlarındandır.

Diyorum ki bugün Müslümanların şu yaşadıklarını Rabbimiz bizim için bir hüzün yılı olarak kabul buyurur mu dersiniz? Artık hüzün yılımız tamamlanmış mıdır acaba? Ümmet olarak İsra ve Mirac vaktimiz gelmiş mi dersiniz?

O halde bizler de Taif dönüşümüzün, hüzün yılımızın sonunda aynı içtenlikle ve samimiyetle duamızı yapalım.