Affet Gazze!

Hissiyatımızı kaybettik.

Olayların ilk günlerinde coşku ile meydanlara inen biz Müslümanlar için bile artık pek de gündem değilsin.

Araya seçim kaygısı girdi, geçim kaygısı girdi.

Seni unutmaya alıştık!

Hem de çok çabuk!

Bizim gibi nefes alan, yiyen, içen ve bizimle aynı inancı taşıyan yüz binlerce insan sırf arkalarında güçlü bir ordu, devlet desteği yok diye kendi şehirlerinde kendi sokaklarında kendi evlerinde öldürülüyorlar.

Parçalanan çocuk bedenlerini görünce “Rabbim yardım etsin” deyip başımızı çevirir olduk.

Evet, elbette üzülüyoruz; ama o eski yürek yangınımız yok!

Bedeninden bir parça kopmuş gibi değil yüreklerimiz.

Elbette bir nedeni uzun süreli acılar sonrasında oluşan duyarsızlaşma.

Müslümanlar çok uzun süredir öldürüldükleri için ölümlerin ilk günlerindeki o yüksek duygumuz süreçle beraber rutinleşiyor ama bence ondan daha önemlisi “bir bedenin azaları olamamak” meselesidir.

Peygamberimiz müminleri öyle tanımlıyor ya…

“Müminler bir vücudun azaları gibidir”

Sanırım toplumsal müminlik vasfımızı kaybediyoruz.

Sekülerleşmenin, dünyevileşmenin sonucu budur: aynı vücudun azası olamamak!

Ümmetten önce millete(etnik anlamda); sonra da bireye dönüşmek.

İddialıyım.

Gazze konusunda hala en hassas olan kesim Fatiha’yı kırık dökük okuyan annelerimiz, babalarımızdır.

Çünkü onlar yarım yamalak bilgi sahibi olsalar da ümmetin azası olmayı geleneksel yöntemlerle öğrenmişlerdi.

Derhal silkinmeliyiz.

-Belki seçimlerin de etkisi ile- bir gaflet halinde bulunduğumuzun idrakinde olmalıyız

Gazze meselesini yeniden ülkemizin en önemli meselesi haline getirebilmek için etkin çalışmalar yapmalıyız.

Meydanlarda, sosyal medyada, televizyonlarda konumuz ve gündemimiz Gazze olmalı.

Hükümete yönelik söylemlerimizden asla vazgeçmemeliyiz.

Limanların siyonizme mal ve hizmet taşıyan gemilere kapatılması çağrımızı her gün yinelemeliyiz.

İsraile mal satmanın cehennemden ateş almakla eş değer olduğunu toplumumuza hissettirmeliyiz.