İslam dünyasında diktatörlere karşı başkaldırı hareketleri başlayınca, Batılılar artık ekonomik ömürlerini doldurmuş diktatörlere yatırım yapmayı bir kenara bırakıp, başlayan halk devrimlerine ortak olmaya ve bu devrimleri emperyal emelleri doğrultusunda, asli mecralarından saptırmaya dönük bir strateji takip etmeye başladılar.  Bazı ülkelerdeki ayaklanmalar konusunda ise, her şeye rağmen kadim ve bölgesel çıkarlarını düşünerek yönetimlerden yana tavır aldılar.

Dikkat edilecek olursa, bu süre zarfında devrimleri sabote edebilmek için Batılılar çok yönlü bir program uygulamaktadır. Her şeyden evvel devrimlerle hiçbir şeyin değişmediği algısı oluşturulmaya çalışılıyor. Daha önce bu halk isyanları noktasında büyük bir beklenti oluşturuldu. Sanki iktidarlar devrilince bir günde her şey düzelecekmiş gibi bir algı oluşturuldu. Tabi hala tüm kurum ve kuruluşları ile eski rejimin kalıntıları ve hayatın her alanına dönük olarak bırakmış oldukları devasa sorunlar olduğu gibi duruyor. Eski bürokratik kadroların hatırı sayılır bir bölümü hala yerinde duruyor. Onlarca yıl kültür emperyalizmi ile değerlerinden uzaklaştırılmış ve bunun neticesinde birçok sorunla karşı karşıya kalmış ve asli yatağından uzaklaştırılmış toplumsal bir yapı var ki, bunun ıslahı, yılları alır.

Her şey bir anda değişmeyince de toplumların devrimlerin arkasında durma ve bedel ödeme iradeleri zayıflıyor. Başka halkların da bu yöndeki hevesi kırılıyor.

Hatırlanacak olursa sürecin başında hem içte, hem de dışta bu toplumsal hareketlere olan desteği engellemek için, bu isyanların tamamen emperyalistlerin bir projesi olduğu propagandası bilinçli olarak el altından yapılıyordu. O da pek tutmayınca bu sefer destek verme adı altında, süreç ve ayaklanmalar kontrol altına alınmaya çalışıldı.

Daha sonra da başa gelen iktidarların etrafında şüphe uyandırılmaya çalışıldı. Ve hala kemikleşmiş bürokraside bulunan uzantıları vasıtası ile ipleri ellerinde tutmaya devam etmek istiyorlar.

Özellikle de İslam dünyasında önemli bir yeri olan ve Araplar açısından da lider devlet konumunda olan Mısır`da Müslümanların ezici bir çoğunlukla seçimlerden zaferle çıkması üzerine; Amerika, bir yanda İhvan ile diyaloga girerken, diğer yandan kenarda beklettiği işbirlikçilerini sahaya süremeye başladı.

Hüseyin Tantavi ve ardından Cumhurbaşkanlığı için aday olan Ömer Süleyman ortalıkta görünmeye başladı. Doğal olarak İhvan, Ömer Süleyman`ın adaylığını devrime hakaret olarak değerlendirdi. Çünkü devrimin yöneldiği şahıslardan birisi de Hüsnü Mübarek`in bütün cürümlerine ortak olan Ömer Süleyman idi. Yine Batı dünyasının işbirlikçilerinin devlet kademelerinde yer etmesi için ordunun gücü kullanılmak isteniyor. Tantavi, Meclis Başkanı`nı arayarak askeri konseyin desteklediği Canzuri hükümetine güvensizlik oyu verilmesi durumunda parlamentoyu feshetme tehdidinde bulunmuştu.

Yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri konusunda da entrikaların ardı arkası kesilmiyor.

Batılılar, Tunus ve Mısır`da seçimlerin yapılmasına müdahale etmediler. Hiç beklemedikleri bir sonuçla karşılaştılar ve Müslüman halklar, iradeleri ile baş başa kaldıklarında tercih ve iradelerinin istikametlerini bütün dünyaya gösterdiler.

Mısır`da anayasayı hazırlayacak meclisi belirlemek için halk ve şura meclislerinde yapılan seçimlerde Müslüman Kardeşler, anayasayı hazırlayacak meclisin 50 sandalyesinden 25`ini kazandı. Seçimde selefi Nur Partisi de 12 sandalye kazandı.

Devrimden önce devrimin ana gövdesini laiklerin ve milliyetçilerin oluşturduğunu ve Müslümanların küçük bir güç oldukları yalanını dünyaya yutturmaya çalışan emperyaistler, bu defa da İslami eğilimli yapıları; Batı ile içli dışlı ve Batı`nın güdümüne girmeye hazır yapılar gibi göstererek, bu yapıların arkasındaki muazzam desteği kırmaya ve İslami cephede fitne ve fesat çıkaramaya çalışıyorlar.

Son olarak da Kahire İdari Mahkemesi “İslamcı grupların tahakkümü” altında olduğunu iddia ettiği Anayasa Komisyonu`nu feshederek, yeni bir kurucu meclis oluşturmak için alınan meclis kararını iptal etti.

Yani kısacası başta Mısır olmak üzere bütün halk hareketlerinin meydana geldiği ülkelerde müstekbirlerin ve işbirlikçilerinin entrikaları bitmeyecek gibi gözüküyor. Demokrasiden dem vuran Haçlılar, halkın iradesinin yönetime yansımaması için her türlü Bizans oyununu oynamaya devam edeceklerdir.