Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü, 4 Nisan 1949'da 12 ülke tarafından imzalanan Kuzey Atlantik Antlaşması'na dayanılarak kurulan ve farklı dönemlerde 17 ülkenin daha katıldığı uluslararası askerî ittifaktır. 1952 yılında Türkiye bu ittifaka katılmıştır. O günün şartları içerisinde iki kutuplu bir dünya düzeninde Türkiye kendisini bir eksende konumlandırma ihtiyacı hissetti. Özellikle 2. Dünya Savaşı`nın etkilerinin ve yıkıcılığının halen ortadan kalkmadığı, savaş tehditlerinin belki de gerçek boyutlarından daha ileri seviyede değerlendirildiği bir ortamda, Türkiye kendisini güvenceye almak için böyle bir tercih yapmış olabilir. Amerika'nın yeni bir dünya düzeni kurmaya çalıştığı, Amerika faktörünün ağır bastığı ama iki kutuplu olan bir dünya düzeninde belki de tarafsızlık felaket olarak değerlendirildi ve Türkiye bir şemsiye altına sığınma ihtiyacı hissetti. Ama o günden bu yana NATO'nun neredeyse Türkiye'ye hiçbir faydası olmadı.
Türkiye eşit bir üye olarak değil, ancak sığıntı bir ülke muamelesi gördü. NATO'nun kuruluş ilkelerinde deklare edilen hiçbir avantajdan neredeyse istifade edemedi. Ama Amerika önderliğindeki NATO, Türkiye'den sonuna kadar istifade etti. Türkiye her konuda taahhütlerini yerine getirmesine rağmen, NATO Türkiye için hiçbir zaman sığınılacak güvenli bir liman olmadı. NATO, üyelik bahanesi ile sürekli Türkiye'nin içişlerine karıştı. Bağımsız ve üniter bir devlet olan Türkiye'nin bu vasıflarına adeta ipotek konuldu. Türkiye, bağımsızlığından kaynaklanan haklarını kendi milli menfaatleri doğrultusunda kullanmaya kalktığında, sürekli Batılı kurumların engeli ile karşılaştı. Bu kurum, sadece Türkiye'nin değil, tüm İslam ümmetinin başına bela oldu.
ABD, tüm dünyayı emperyal emelleri doğrultusunda NATO sopası ile dizayn etmek istedi. Bu kurum, ABD başta olmak üzere, Batılı şer güçlerin işgal ve talan harekâtlarına meşru bir kılıf hazırlayan bir kuruma döndü. Daha önce Varşova Paktı karşısında konumlanan NATO, 1991 yılında SSCB'nin yıkılması ile beraber, konsept değiştirdi. Daha evvel komünizm tehdidi karşısında konumlanma temel strateji olarak ortaya konulurken, 1991'den sonra İslam ülkeleri NATO'nun temel hedefi olarak ortaya konuldu. O tarihten sonra İslam toprakları adeta ateş topuna döndü. Milyonlarca Müslüman katledildi. Şehirlerimiz harabeye döndü. İlan edilmemiş bir Haçlı savaşı başladı. Bu süreç halen devam ediyor.
NATO üzerinden, halkı Müslüman olan devletlerin askeri yapıları ve istihbarat teşkilatları ele geçirildi. Bu milletin evlatları, Batılıların operasyon elemanları olup kendi ülkelerinin bağrına hançer sapladılar. Türkiye'deki Gladyovari bütün çetelerin arkasında bu şer şebekesi vardır. Dahası, 15 Temmuz darbe teşebbüsü dâhil olmak üzere Türkiye'deki bütün darbelerin arkasında bu karanlık ve kirli yapı vardır. Türkiye'de bulunan ve NATO'ya tahsis edilen üslerden sürekli Türkiye karıştırılmaktadır. Türkiye, üye devlet olduğu halde, bu üslerdeki faaliyetlerden haberdar olamamaktadır. Bu üsler, Türkiye'nin bağımsızlığını tehdit etmektedir. Bu üslerden Türkiye aleyhtarı yapılar ve oluşumlar desteklenmekte ve bunlara lojistik destek sağlanmaktadır.
Kontrolü tamamen Amerikalılarda olan ve Türkiye'nin hiçbir şekilde söz sahibi olamadığı nükleer silah depoları da işin cabasıdır. Türkiye'yi yok etme potansiyeline fazlasıyla sahip olan bu silahların kontrol ve gerekirse kullanımı ABD kontrolündedir. Bu şekilde Türkiye'nin farklı yerlerine dağılmış birçok üs bulunmaktadır. Özellikle İncirlik'te bulunan nükleer bombaların sayısı hakkında çok farklı şeyler söylense de, çok sayıda nükleer bombanın olduğu bir gerçektir. Bunun Türkiye'ye maliyeti ve riskleri ortadayken avantajlarını söyleyebilecek birileri varsa, bir adım öne çıksın.
Özellikle son yıllarda NATO'nun Türkiye karşıtı faaliyetleri çok daha belirgin hale gelmiştir. Son yaşanan NATO krizi bunun en önemli göstergelerinden birisidir. Geldiğimiz aşama itibariyle, dünyanın şartları çok değişti. Türkiye açısından bu kurumun hiçbir anlamı kalmamıştır. Artık "bizim NATO'da ne işimiz var", diye sormanın zamanı gelip geçmiştir. "Kral çıplak" diyecek vatan evladı "cesur yüreklere" ihtiyaç vardır.