Türkiye, Rusya ve İran tarafından 14-15 Eylül'deki Astana Toplantısında 'çatışmasızlık bölgeleri ilan edilen İdlib, Lazkiye ve Hama kırsalına Rusya ve rejim tarafından düzenlenen yoğun saldırılarda, sivil yaşam sahaları hedef alınıyor. Son 10 gün içerisinde yapılan saldırılarda 100'den fazla sivil katledildi. Suriye'de "İdlib çatışmasızlık bölgesi" içinde yer alan, İdlib ve Halep illeri ile bağlı bölgelere düzenlenen şiddetli hava saldırılarında; son 8 günde, 7 hastane ve 6 okul vuruldu. İdlib'in güneyi ile Halep'in güneyi ve batısı, 19 Eylül'den bu yana yoğun hava saldırılarına maruz kalıyor. Türkiye, Rusya ve İran tarafından 14-15 Eylül'deki Astana Toplantısı'nın ardından başlayan ve yoğun bir şekilde devam eden hava saldırılarında şu ana dek 100'den fazla sivil katledildi.

Siyasette ahlak mevhumu ve vefa diye bir şey kalmamıştır. İlke ve prensipler yerine, makyavelist bir siyaset anlayışı egemendir. Konjonktür denilen sihirli kelime, her türlü siyasi ve askeri ahlaksızlığı meşru hale getirmiştir. İnsanlar ve yerleşim bölgeleri, hedefe ulaşmak için sadece birer araç haline gelmiştir. İslam coğrafyası adeta satranç tahtasına dönmüştür. Yapılan hamleler, tamamen çıkar temellidir. Temel insan hak ve özgürlükleri ve sivil insanların canları birer ayrıntıdır. Sivil insanların ölümü, sadece birer rakamdır. Sivillerin ve sivil mekânların dokunulmazlığı, sadece bir edebiyattan ibarettir. Bir zamanlar, Halep'teki direnci kırmak için İdlib güvenilir bir yer olarak takdim ediliyordu. Halep; Türkiye, Rusya ve İran arasındaki bir anlaşma neticesinde çok kısa bir zaman içinde muhaliflerin denetiminden çıktı. İnsanlar katledildi.

Oyun kuruculardan birisi olan ve Halep'in Esed'e teslim edilme pazarlığı içinde olan Türkiye, tahliye koridorunun garantörlerinden birisi olarak kahramanlık payesi de aldı. Derken, silahlı muhalifler ve sivil halk büyük oranda İdlib'e aktarıldı. İdlib, Esed'in ve müttefiklerinin zulmünden kaçanların ve muhaliflerin sığındıkları bir yer oldu. Ama İdlib'i, Halep'in akıbeti beklemektedir. Nasıl ki El Bab'a karşılık Halep teslim edildiyse, şimdi de görünen o ki, küçücük Afrin'e bedel, koca İdlib teslim edilecek. İdlib'teki muhalifler; Türkiye'nin, HTŞ'nin feshedilmesi şartı dışındaki neredeyse bütün önemli şartlarını kabul etti. Bu yaklaşım, İdlib'in bombardımana uğramamasına yetmedi.  Son bombardımanlar,  İdlib'in hâkimiyet alanlarına göre taksim edildiği izlenimini vermektedir. Garantörlerin, aslında sadece kendi çıkarlarının garantisi için çalıştıkları bir kez daha ortaya çıktı.

Okullar, camiler, hastaneler bombalanıyor. Ölen masum çocuklar kimsenin gündemine gelmiyor. Hastane, okul gibi sivil yerleşim bölgeleri özellikle bombardımanlardan nasiplerini alıyor. Minicik parçalanmış masum bedenler, tonlarca enkazın altına gömülüyor. Bu dehşet verici katliam, kimsenin umurunda bile değil. Küçük çocukların bedenleriyle beraber, insanlığın vicdanı da enkaz altında kalıyor. Bu bombardımanı anlatan bazı vicdansız haber kanalları ve yazar müsveddelerini izledim. Okul, hastane gibi sivillerin toplu vuruldukları yerlerden çıkan, (çoğunluğu çocuk olmak üzere) sivil cesetlerini görmezlikten gelerek, "teröristlerin ordu güçlerince ve Ruslarca bombalandığını" söylüyorlardı. Yazıklar olsun sizin Müslümanlığınıza ve de insanlığınıza!

Yapılan Astana Zirve sonrasında belirtilen bölgelerde saldırıların durması öngörülürken saldırıların daha da artması, aklımıza şunu getirmektedir:

Astana zirvesinde alınan asıl kararlar, kamuoyuna açıklanan kararlardan fazlasını içermektedir. Ayrıca ülkeler arasında ikili anlaşmalar da yapılmış olabilir. Belki de İdlib bölgesi, alınan gizli kararlarla farklı sektör bölgelerine ayrılarak hâkimiyet alanı olarak paylaşılmıştır. Böylesi bir durumda her aktörün, diğerinin yaptığı anlaşma ihlalleri ve işgal karşısında sessiz kalması öngörülmüş olabilir.

Neticede; siviller, savaşın dokunulmaz kabul edilen unsurları iken, savaş ahlakının tamamen geçerliliğini yitirdiği bir ortamda en fazla sivil yerleşim yerleri ve siviller bu savaşın kurbanı olmaktadır.