Suriye'deki siyasi dengeler, her an değişmeye namzettir. İlke ve prensiplerin geçerli olmadığı, konjonktür denilen çağdaş bir dine iman edilen bir zeminde, esen rüzgar ile tarafların kıblesi hemen değişebiliyor. Hatta daha evvel yıllarca takip etmiş olduğu politikanın tersine bir duruş ortaya koyabiliyor.
Suriye'de son zamanlarda işlerin çehresi iyice değişmeye başladı. Denklemler yeniden kuruluyor.
Eğer yakın bir zamanda Türkiye, bazı bölgelerin Esed rejimine teslim edilmesi noktasında başat bir rol oynarsa kimse şaşırmasın.
Bir yandan ABD, Suudi Arabistan, PYD; diğer yandan Türkiye, Rusya, İran ekseni şekilleniyor. Tabi bu eksendeki İran ve Rusya'nın Esed himayesini unutmayalım. Eğer böyle bir denge oluşursa, Türkiye Suriye'deki birçok bölgenin PYD ve başkalarının eline geçmesi yerine rejimi tercih edebilir. Bu tercihinin müzakeresini Rusya ve İran ile yapabilir.
Bu aralar Amerika, Suriye sahasında Suudi Arabistan'ın politikasını değiştirmesi için yoğun bir çaba ve diplomasi yürütüyor. En son Amerika'nın PYD ile olan ilişkilerini yönlendiren Brett McGurk'un, Suudi veliahtı ile yoğun görüşmelerini hatırlatalım. Özellikle bu temasların hem Suudi'nin Suriye hem de Yemen politikasında ön görülen bazı değişikliklerle alakalı olabileceği düşünülmektedir.
Suriye'de oluşması öngörülen yeni denklemin en fazla ve yakın dönemde etkisini göstereceği iki şehir İdlip ve Afrin'dir. Türkiye, Afrin'i almak ve PYD'nin hesaplarını bozmak istemektedir. Rusya, terbiye etmek istediği PYD'yi yalnız bırakıp bu noktada Türkiye'ye yol verebilir. Tabi karşılığında daha büyük bir isteği olacaktır. İdlip operasyonu için Türkiye'den işbirliği isteyecektir. Tam da bu noktada ABD de farklı bir saik ve hesapla Türkiye'den ya İdlip'teki hâkimiyeti ele alması ve buradaki muhalif grupların, özellikle HTŞ'nin hakimiyetine son vermesi veya buraya PYD'nin saldırmasına yol vermesini isteyebilir. Rakka tecrübesinden sonra Türkiye, bu konuda panikle İdlip sahasında yanlış işler yapabilir. En azından himayesini kaldırıp sınırları kapatabilir. Amerika'nın burayı PYD'ye teslim etmesi yerine; Rusya-İran-Hizbullah ve diğer bileşenlerin burayı almasını kerhen tercih edecek hatta rejime bırakılma ihtimalini de göğüslemek durumunda kalacaktır. Rusya sessiz sedasız Afrin'i terk edecek ve PYD'yi Türkiye ve saha müttefikleri ile baş başa bırakacaktır. Tabi Amerika'nın böyle bir senaryoya sessiz kalması düşünülemez. Muhtemelen Türkiye'yi baskı altına alacak hamleler yapacaktır.
Bir zamanlar PYD'yi avuçlarına alan Rusya, neredeyse PYD'yi Amerika'ya kaptırmak üzeredir. PKK/PYD, adeta ABD'nin piyade kuvveti gibidir. PYD işe yaradığı ölçüde Amerika nezdinde değerlidir. Farklı bir denklemin oluşması ve ABD açısından daha cazip seçeneklerin oluşması durumunda PYD'nin sessiz sedasız yalnız bırakılması işten bile değildir.
Yine İran- Türkiye diyaloğunun Rusya destekli bir zeminde gelişmesinin arkasında Irak Kürdistanı'ndaki gelişmelerin de olduğunu belirtelim. Bağımsızlık referandumu noktasında iki ülkenin bakış açıları, siyasi duruşlarını yakınlaştırmaktadır. Tam da bu noktada ABD'nin de Kuzey Suriye ve Kuzey Irak arasındaki sınırların hükmünün kalktığı bir zemini geliştirmeye çalıştığı ve bu zeminde bir PKK devleti kurma gayretleri aşikârdır.
Tabi bütün bunlar birer öngörüden ibarettir. Her an her şey değişebilir.
Esed'in muhaliflerinin büyük ve etkin bir kısmı İdlip merkez ve kırsalında toplanmış bulunmaktadır. Muhalifleri şu an rüzgarın kendi lehlerine esmediğini bilmelidirler. Muhalifler için çember gittikçe daralmaktadır. İdlip konusunda hiç bir araya gelemeyen taraflar bir araya gelirse kimse şaşırmasın.
Türkiye, İdlip konusunda denetim sağlayamaz ise beklenmedik hamlelere girişebilir veya kendini buna mecbur hissedebilir. Beklenmedik bazı gelişmelerin paydaşı olabilir veya olup bitenlere sessiz kalabilir. El Bab'a karşılık Halep meselesinde olduğu gibi, Afrin'e karşılık İdlip gözden çıkarılabilir.
Ve nihayetinde öküz ölünce ortaklık bozulabilir. Bu süreçten sonra aynı denklemin aktörleri nasıl bir refleks gösterir, bunu da zaman gösterecektir.