Amerika, kendisine boyun eğmeyen tüm millet ve liderleri hizaya çekmeyi temel bir stratejiye dönüştürmüş durumdadır. Demokrasi ve halkların iradesinden bahseden ABD'nin başını çektiği küresel şer güçler, halkların iradesini çalmak için, önce kamuoyu hazırlamaktadırlar. Ellerindeki kitle iletişim araçları başta olmak üzere, her türlü enstrümanı devreye sokarak önce itibar suikastı yapıyorlar. Haysiyet cellatlığı ile itibarı yaralanan iktidar ve liderler hedefe konularak düğmeye basılmaktadır. Yeryüzünün herhangi bir yerinde, özellikle de İslam dünyasında gerçekleşen neredeyse tüm darbelerin arkasında ABD ve Siyonist güçler vardır. Halkların iradesi hiçe sayılarak militarist yapılar ve yönetimler desteklenmektedir. Devlet adamları ve halklar, onurlu bir irade ortaya koydukları zaman, emperyalistlerin bu toplumsal mühendislik operasyonları akim kalmaktadır. Ama çoğu zaman tehdit ve şantajlarla, işgale gerek kalmadan istediklerini devirip istediklerini iktidara taşımaktadırlar. Böylelikle hem emperyal stratejilerine engel olan lider ve iktidarlar bertaraf edilmiş olmakta hem de direnç gösterenlere gözdağı verilmektedir.
Mısır'da ABD ve Siyonistlerin planladığı bir komplo neticesinde Mısır tarihinde seçilmiş ilk cumhurbaşkanı ve halkın iradesinin temsilcisi olan Muhammed Mursi iktidardan uzaklaştırıldı. "Demokrasi, insan hakları ve halk iradesi" diyen Batı, bu konuda hiç samimi olmadığını bir kez daha gösterdi. Amerika'nın derdinin demokrasi olmadığı bir kez daha ortaya çıktı. Diktatör Sisi sonuna kadar desteklendi, Mısır halkının iradesinin askeri postallar ve tank paletleri ile ezilmesi alkışlandı. Meydanlara dökülen bir avuç azgın azınlığın taleplerine halkın istekleri denildi; ama Mısır'ın büyük çoğunluğunun iradesi ise yok sayıldı.
Pakistan'da yargı eli ile bir darbe gerçekleştirildi. Bu darbenin arkasında da Amerika vardır. Katar krizinde Pakistan'ın; İran, Türkiye ve Katar'a yakın duruş ifade eden açıklamalarda bulunması, ABD'nin harekete geçmesine yol açtı. Pakistan'daki iktidardaki yönetimin bu tavrı, ABD tarafından endişe verici bulundu. Ehlileştirildiği düşünülen Pakistan'ın, uygun koşullar ve aktörler bulduğunda ABD'nin çizdiği stratejinin dışına çıkabileceği görüldü. Yüksek yargıda yuvalanmış işbirlikçileri vasıtasıyla meşru iktidarın Başbakanı görevden uzaklaştırıldı. Böylelikle hem Pakistan yönetimi bertaraf edildi hem de başka liderlere de gözdağı verildi. Yargı darbesi süreci, haysiyet cellatlığı üzerinden yürütüldü. Yolsuzluk suçlaması ile itibar suikastı düzenlendi; akabinde yargı içerisindeki işbirlikçiler, yasal yetkilerini kötüye kullanarak kansız bir darbe yaptılar.
Türkiye'de de zamanında benzer bir süreç işletilmeye çalışıldı ama başarılı olamadılar. Daha sonra fiili darbe teşebbüsüne şahit olduk; ama aziz halkımız, emperyalistlerin içimizdeki uzantılarına geçit vermedi. Darbe girişimi böylelikle akamete uğradı. Bu darbenin arkasında da ABD ve NATO vardı.
Yine Brezilya'da kansız bir yargı darbesiyle, emperyalizme boyun eğmeyen yönetim iktidardan uzaklaştırıldı. Brezilya'daki darbenin arkasında da ABD vardı.
En son Venezuela'da bir darbe girişimi oldu. Amerika'nın arkasında olduğu bu girişim, başarısız oldu. Bu darbe teşebbüsünün, Nicolas Maduro'nun Kudüs hakkında Arap liderlere yapmış olduğu harekete geçme çağrısından sonra gelmesi son derece ilgi çekicidir.
Bu ve benzer örnekleri alt alta topladığımız zaman, şu gerçek ortaya çıkmaktadır:
Yeryüzünün herhangi bir yerinde bir kargaşa ve kaos varsa, bunun arkasında ABD ve müttefikleri vardır. Yeryüzünün halkları kendi iradelerine sahip çıkmadıkça, iradelerinin başkaları tarafından çalınmasına mahkûm olurlar ve emperyalistlerin inşa ettiği küresel düzenin köleleri olmaya mecbur olurlar. Hürriyet ve iradelerine sahip çıkan halklar ise, emperyalizmin kendilerine giydirmek istediği zillet gömleğini sahiplerine yağlı urgan yaparlar.
Bu vesileyle, Hiroşima ve Nagazaki'de nükleer bomba ile tarihin en büyük cinayetlerinden birisini işleyen ABD'yi lanetlemeyi insani bir vazife olarak gördüğümüzü ifade edelim.