Türkiye ve müttefiklerinin Suriye'de güneye doğru ilerleyişleri sürüyor. Türkiye'nin ilerleyişi ile beraber her gün hedef büyütülüyor. Hedef büyüdükçe ve Fırat Kalkanı'nın derinliği arttıkça, riskler de artmaktadır. Özellikle Suriye sahasındaki çok bilinmeyenli denklem ve karmaşık ilişkiler ağı düşünüldüğünde, riskin boyutları daha iyi anlaşılmaktadır. Örneğin, IŞİD'in bertaraf edilmesi ile Türkiye ve Suriye ordularının resmen karşı karşıya kalacağı ve bu karşılaşmanın her türlü neticeye açık olduğu aşikârdır.

Yine PYD'nin kendi kontrolündeki yerleşim birimlerine Esed yönetiminin bayrağını çekmesi ve Türkiye'nin bu hamleye karşı yapacağı hamle, birçok askeri ve siyasi sonuç doğurabilir. PYD ve Esed rejimi arasındaki koordinasyonu ve hamle birlikteliğini sağlayan Rusya olduğu için, bu hamlelerin arkasında Rusya'nın olduğu açıkça söylenebilir. Rusya'nın kurallarını belirlediği bir oyuna riayet edilmemesi durumunda sahada askeri aktivite içerisine gireceği kesindir. İran'ın bölgedeki etkinliği, Amerika'nın apayrı hesapları bu tabloya eklendiğinde, siyasi ve askeri tablonun karmaşıklığı ortaya çıkacaktır.

Bunun yanı sıra küresel ve bölgesel başka birçok gücün elinin de burada olması, riskleri ve belirsizlikleri artırmaktadır. Türkiye'nin yeni hedef olarak Rakka'yı telaffuz etmesi, birçok riski göze alması anlamındadır. Türkiye'nin bu risk alanında farklı niteliklere sahip hedeflere yönelmesi, Suriye sahasındaki kazançlarını da tehlikeye atabilir.  Türkiye'nin içerisinde bulunduğu hassas iç ve dış dengeler, daha hassas olmasını gerektirmektedir. Türkiye'nin Suriye sahasında yapması gereken en isabetli hamle, Suriyelilerin merkezde olduğu bir siyasi çözümün zeminine katkı sunmaktır. Müttefikleri ile beraber askeri kazanımlarını koruyup, tehdit unsuru olarak gördüğü güç odaklarını askeri baskı altına alabilir. Ama güneye doğru saha hâkimiyetine dayanan askeri aktivitesinin beraberinde getireceği riskleri de düşünmesi lazımdır.

Hatta bir noktadan sonra, elde edeceği ve uğrunda bedel ödeyeceği birçok kazanımı terk etmek zorunda kalabilir. Rejim ve Türkiye arasında resmi olmayan örgüt ve hareketler tampon bölge olarak görev gördükçe, fiili bir takım vakalar, şu anki konjonktürde kabul görüyor. En azından uluslararası bir yaptırımla karşılaşmıyor. Ama Suriye toprakları içerisinde Türkiye ve Esed rejiminin karşı karşıya gelmesi, uluslararası hukuk anlamında birçok farklı neticeler doğurabilir.

Bunu yanı sıra Türkiye'nin önceki kazanımları da resmi olarak sorgulanabilir. IŞİD'in bertaraf edilmesi ile beraber, Türkiye'nin, Suriye'deki askeri varlığının hiçbir makul gerekçesinin kalmadığı deklere edilebilir. Oluşan uluslararası baskıdan dolayı Türkiye resmi askeri varlığını sona erdirmek zorunda kalabilir. Türkiye'nin desteği olmadan muhaliflerin sahada tutunması son derece zordur. Böylelikle tekrar başa dönme riski vardır. Ve daha birçok riskin varlığından bahsedilebilir. Satranç tahtasına dönen Suriye sahasındaki askeri ve siyasi hamlelerin olası bütün sonuçları göz önünde bulundurulmalıdır. Referandum öncesinde, Suriye'de rüzgârın ters esmesi durumunda bunun Türkiye'de siyasi sonuçlarının olacağı muhakkaktır.

Hamasetin değil, stratejik aklın egemen olduğu bir dış politika tercih etmek, daha isabetli olacaktır. En azından, iddialı hamlelerin referandum sonrasına ertelenmesi, siyasi aklın gereğidir.