Mısır cuntasının İslam düşmanlığı, Mısır sınırlarını aşmıştır. Mısır cuntasının İslam Düşmanlığı nerdeyse küresel bir hâl almak üzeredir. Nerede bir İslami hareket varsa işbirlikçi cuntanın imkânı varsa, o coğrafyadaki Müslümanlarla mücadele etmeye çalışmaktadır. Bu bağlamda, Filistinli direniş gruplarının cunta yönetiminin ağır baskılarına maruz kalması örnek olarak gösterilebilir. Terör ve tedhişi yegâne politika olarak kabul eden cunta, Mısır`ı viraneye çevirmesi yetmiyormuş gibi, Filistinli Müslümanlarla mücadelesine tam gaz devam ediyor. En son, İzzeddin El Kasam Tugayları terörist ilan edildi. Mısır cuntasının bu kararı, düşmanlığının Mısır sınırlarını aştığının en bariz göstergesidir. Kassam Tugayları, sadece Filistinlilerin değil, tüm İslam Ümmeti`nin yüz akı ve medar-ı iftiharıdır. Kassam, İslam Ümmeti`nin siyonistlerle savaşında bu cephede İslam Ümmeti`nin onurunu tutup kaldıran serdengeçtilerdir. Kassam, tüm ümmetin malıdır. Kassam demek, Ümmet demektir. Kassam Tugayları`na “terörist” demek, tüm İslam Ümmeti`ne savaş açmak demektir. Bu ihanet kararına karşı, tüm ümmet ayağa kalmalı, Mısır cuntasından bu ihanetin hesabını sormalıdır. İslam Ümmeti`nin en önemli aktörlerinden birisi olan Mısır, cunta yönetiminin marifeti ile emperyalistlerin emrine amade kılınmıştır. Artık Mısır cuntasının savaşı, tüm İslam Ümmeti`ne karşıdır. Kendi varlık ve bekasını, emperyalistlerin senaryosunu yazdığı tiyatro oyununda aktör olmakta gören Sisi ve ekibi; ihaneti, siyasetin temel misyonu ve devlet politikası haline dönüştürmüşlerdir. Mısır ihanet mahkemesinin en son verdiği 183 idam kararı bu bağlamda zikredilebilir. Siyonizm ile mücadele eden İslam Ümmeti`nin evlatları, ihanet şebekesi tarafından mahkeme marifeti ile sehpaya gönderilmek isteniyor. Mısır`ın cunta yönetimi, kendi kaderlerini siyonistlerin kaderiyle bir gördüğünden dolayı, israil için tehdit olan her oluşum ve kurumu, tehdit unsuru olarak değerlendirmektedir.
Bu gün Filistinli Müslümanlar, özellikle de Gazze`deki Müslümanlar, siyonistlerin saldırı ve ambargolarından daha ziyade, Mısır devletinin uygulamış olduğu politikadan etkileniyorlar. Siyonistlerin Gazze`ye uygulamış olduğu ambargo, Sisi yönetiminin politikalarından dolayı öldürücü hale geliyor. Sisi ve siyonistler, Gazze`nin can damarını koparmaya çalışıyorlar. Uygulamış oldukları ambargo ile Gazze`yi nefessiz bırakmaya çalışıyorlar.
Gelinen nokta itibariyle, İslam Ümmeti`nin tüm bileşenleri, bu ihanet ittifakına karşı mücadeleyi yükseltmelidirler. Başta İhvan olmak üzere, darbeye karşı olan güçlerin, direnişi sertleştirme yönünde aldıkları karar, sadece Mısır`daki Müslümanları değil, tüm dünya Müslümanlarını ilgilendirmektedir. Bu bakımdan İhvan`ın bu kararı desteklenmeli ve bu kararın güçlü bir şekilde uygulanması için imkânların seferber edilmesi gerekir. Mısır, şu an işbirlikçilerin eli ile küresel şer güçleri tarafından teslim alınmış, adeta işgal edilmiştir. Mısır`daki direnişçilerin cunta karşıtı eylemleri, ifade ettikleri anlam itibariyle tüm ümmeti ilgilendirmektedir. Buradaki mücadeleyi ümmetçe sahiplenmek gerekir. Çünkü Mısır`daki tablo ve bu tablo içerisinde rollerini oynayan hainler, müstakil bir kare değil, büyük fotoğrafın sadece bir parçasıdır. Bu itibarla, cuntanın zaferi, küresel şer güçleri ve siyonistlerin zaferi demek olacaktır. İhvan ve müttefiklerinin zaferi ise, emperyalist ve siyonistlere karşı kazanılmış olan Muhammedî bir zafer olacaktır.
Bu güne kadar İslami unsurlar, Mısır`ın Suriyeleşmemesi ve İslam Ümmeti`nin etkin aktörleri başta olmak üzere, İslam coğrafyasının küçük devletçiklere bölünmesi planının hayata geçmemesi yönünde göstermiş oldukları hassasiyet, cunta yönetimi tarafından sonuna kadar suiistimal edildi. Uzun bir süreç ve tecrübe neticesinde alınan direnişi yükseltme kararından başka İhvan`a bir seçenek bırakılmadı. Artık bu mücadelenin topyekûn bir silahlı intifadaya dönüşmesinden başka bir seçenek kalmamıştır. Bazı hassasiyetler, zalimler tarafından zulüm yönetiminin abad olması için kullanılıyorsa, bazı zararlara ve risklere katlanarak zalimlerin suiistimal ettikleri imkânların ortadan kaldırılmasına çalışılmalıdır. Aksi yönde hareket etme, bir noktadan sonra zalimin yönetimini kanıksanır hale getirebilir. Bu da büyük bir risktir ve her geçen gün kitle desteğini azaltır. İslam Ümmeti`ne düşman bir yönetime karşı atılmış olan bu adım, geç ve yetersiz olsa da son derece önemlidir. Belki bu adım ve daha fazlası, insanlar Rabia meydanında katledildikleri zaman atılmalı; intifada, topyekûn bir silahlı halk ayaklanmasına dönüştürülmeliydi. Daha kitlelerin öfkesi zirvede iken ve öfke rüzgârı dinmeden, yakalanan tarihi fırsat değerlendirilmeli idi. Zamanında yapılacak bu kritik hamle, sürecin seyrini değiştirebilirdi. Ödenecek bedel ağır olsa da sonuç alma ihtimali çok daha fazla idi.
Mısır`daki mücadele tüm ümmetin mücadelesidir ve ümmete ait olan Filistin davasında da kalıcı mevziler elde edebilmek, önemli ölçüde Mısır`daki duruma bağlıdır.