İslam Ümmeti`nin siyonizm karşıtı söylemi çoğunlukla sözde kalıyor, icraata geçmiyor.
Demeçleri ve söylemleri ile ortalığı yıkanlar, pratiğe gelince sadra şifa adımlar atmıyorlar. İslam Ümmeti`nin siyonistlerle yaşadığı gerilimin ayyuka çıktığı dönemlerde bile pratik zemininde değişen fazla bir şey olmuyor. “Esip gürleme; ama yağmama” olarak özetlenebilecek bu duruş neticesinde maalesef on yıllardır bu kulvarda mesafe kat edemiyoruz; bilakis her geçen gün mevzi kaybediyoruz. Siyonistler de yönetimlerin, halkları uyutan bu söylemlerden pek rahatsız olmuyorlar. Sadece görüntüde rahatsız olmuş gibi görünüyorlar. Bu yüzdendir ki; israil, Filistin`de işlediği vahşet karşısında yapılan açıklamaları ve lanetlemeleri pek önemsemiyor. Siyonistlerle ilişkilerin gerildiği dönemlerde bile, herkes yapılan açıklamalara aldanarak halkı Müslüman olan devletlerin çok şey yaptığını zanneder. Oysa hakikat başkadır. Askeri anlaşmalar ve ticaret yine devam eder. Turizmde her şey güllük gülistanlıktır. “Kültürel faaliyetler” adı altında yapılan kepazeliklerden hiçbir şey eksilmez. Her şeyden daha vahimi, toprak satışları devam eder. Petrol, doğal gaz ve madenler satılır. israil ekonomisi için hayati öneme sahip olan mallar alınır.
Kısacası, değişen hiçbir şey olmaz. Artık yönetimler, halkları aldatmaktan vazgeçmelidirler. israil ile olan ilişkilerini açıkça deklere etmelidirler. Ya söylemlerin paralelinde politikalar geliştirip, bu adımlar devlet politikası haline getirilmeli ya da karşılığı olmayan söylemler bir kenara bırakılmalıdır. Özellikle iç politikadaki dengelerde ellerini güçlendirmek isteyen iktidar sahipleri, Filistin ve Mescid-i Aksa davasını sahipleniyor gibi görünürler. Bu söylemi kullanarak muhaliflerine karşı ellerinin güçlendirmek isterler. Kendi iktidarlarına muhalefet edenleri ise, siyonist dostu ve ihanet içerisinde olmakla suçlarlar. Kapalı kapılar arkasında ise, olayların gerçek yüzü başkadır.
Özellikle burada en can alıcı nokta, siyonistlere toprak satışının tam gaz devam etmesidir. Filistinlileri, topraklarını israile satmakla suçlayanlar, utanmadan ve pervasızca bile bile siyonistlere toprak satmaktadırlar. Siyonist işgalin on yıllara yayılan işgal politikasının temelinde toprak satın alma stratejisi vardır. Özellikle muharref Tevrat`ta kendilerine vaat edildiğini iddia ettikleri Fırat ve Nil arasında kalan topraklar başta olmak üzere, farklı İslam coğrafyalarından toprak satın almaktadırlar. Onlarca yıl sonra atacakları adımların hesabını yaparak, bu işi her geçen gün daha da ileri boyutlara taşıyorlar. Çoğu zaman aracılar ve göstermelik ortaklar üzerinden toprak alan israilliler, artık o kadar pervasızlaşmışlar ki, kimliklerini bile saklama ihtiyacı duymuyorlar. Yasal boşluklardan ve tamahkârlıktan istifade eden Yahudiler, kendi adları ile arazi almaya ağırlık vermiştir. Bu konuda hiçbir önlem alınmamaktadır. Bile bile büyük bir tehlike kapımızı çalarken, birçok konuda olduğu gibi, bu konuda da herhangi bir adım atılmıyor. Tamahkârlıkla topraklarını israillilere satanlar ve israillilerin işgal politikalarının bir parçası olarak uygulamaya koydukları toprak satın alma işine engel tedbirler geliştirmeyenler, İslam`a ve Müslümanlara karşı ihanet içerisinde olduklarını bilmelidirler.
Derhal bu konuda gereken tedbirler alınmalıdır. Vatandaşlar toprak satmaktan vazgeçmeli, hükümet de bu konuda hassas olmalıdır. Gereken yasal adımlar atılmalı, siyonistlerin Türkiye`de toprak alımının önüne geçilmelidir. Başta Urfa olmak üzere, birçok yerde yüz binlerce dönüm arazi, siyonistlerce aracılar vasıtası ile satın alınmıştır. Bugün bu vahim tabloyu görmemeyi tercih edilenler yarın lanetle yâd edileceklerini bilmelidirler. Hele israillilere uzun vadeli olarak kesinlikle toprak kiralanmamalıdır. Çünkü bu mel`un kavim, yerleştiği yerden bir daha çıkmaz. Türkiye`deki vahim tablonun sadece resmi rakamlara yansıyan boyutlarına bakıldığı zaman bile olayın vahameti anlaşılır.
MHP Grup Başkanvekili Yusuf Halaçoğlu`nun Başbakan Ahmet Davutoğlu`na verdiği yazılı soru önergesini yanıtlayan Bakan İdris Güllüce, 10 Ekim 2014 tarihi itibarıyla israil vatandaşlarının ülkemizden edindiği toplam taşınmaz parsel adedinin 97, hisseye isabet eden toplam yüzölçümünün ise 71 bin 270 metrekare olduğunu açıkladı.
Halaçoğlu`nun önergedeki Filistin`de yaşanan katliama rağmen israil vatandaşlarına toprak satışının sürdürülmesinin düşünülüp düşünülemediğini ve israil vatandaşlarına satılan taşınmazlarla ilgili bir yaptırım düşünülüp, düşünülmediği sorusuna ise Bakan Güllüce adına verilen yazılı yanıtta, “Belirtilen hususlara ilişkin bir çalışma bulunmamaktadır. Halen israil vatandaşlarının taşınmazları İstanbul, İzmir, Antalya, Gaziantep, Mersin, Muğla ve Yalova`dadır`` denildi.
Gerçeğin sadece bir parçasını ifade eden bu tablo bile işin vahametini net bir şekilde ortaya koyuyor.
Yani bunca katliamdan ve Mescid-i Aksa işgal edildikten sonra bile hiçbir adım atılmamıştır. Bu gibi yanlış uygulama ve politikalardan ancak vatandaş böyle haberdar olabilmektedir. Oysa bilinmelidir ki, her alan böyledir. Başta turizm tanıtımlarının israilli şirketlere yaptırılması olmak üzere, halen birçok işin içinde Yahudi eli vardır.
Artık insanları kandırmaktan ve ikiyüzlülükten vazgeçin. Ya gereken adımları atın, ya da milleti aldatmayın. Kısacası; yağmayacaksanız, esip gürlemeyiniz.