İnfaz, Filistin Hükümeti`nin onayından sonra gerçekleşti. Filistin Mahkemesi, idam edilen kişilere düşman lehine casusluk yapmak ve kasıtlı olarak adam öldürmek gibi suçlamalarla idam cezası vermişti. İdam edilen Filistinli iki ajan, siyonistler hesabına çalışmış ve Filistin halkına yönelik saldırılara karışmış, Filistinli direniş liderlerinin hareketlerini izleyerek işgal istihbaratına bildirmişlerdi.

Kısaca özetlemeye çalıştığımız gibi, herhangi bir devlette hele de teorik veya pratik olarak savaşta olduğu varsayılan herhangi bir devlette, işlenen bu suç karşısında ne yapılması gerekiyorsa Filistin İslami yönetimi de bunu yapmış ve bu cezayı vermiştir. Hukuk süreci bütün aşamaları ile uygulanmış ve adil bir yargılama çerçevesinde süreç tamamlanmıştır. Normal zamanlarında hukukunda idam cezası olmayan devletler bile, savaş hallerinde vatana ihanet ve düşmanla işbirliği gibi hallerde bu cezayı uygulamaktadırlar ve hukuklarında da bu husus bir kanun hükmü olarak yer almaktadır.

Ve birileri kalkmış bağımsız Filistin Mahkemesinin verdiği bu kararı bahane ederek HAMAS`a saldırmaktadırlar. Mazlumiyet ve mağduriyetin tam da merkezinde olan bu Müslümanları linç etme kampanyasının startını vermeye kalkışıyorlar. Mevzunun burasında aklımıza hemen “Dinime dahleden bari Müslüman olsa” sözü geliyor. İnsan hakları konusunda, kanla vaftiz olmuş ve halen kanla vaftiz olmaya devam eden Batı`ya söz söylemek düşmez.

Amerika federal yasaları çerçevesinde, birçok eyalette savaş hali gibi olağan üstü haller haricinde de idam cezaları (hem de elektrikli sandalye gibi yöntemlerle) uygulanırken, kimsenin bu uygulamaya itiraz ettiğine şahit olmadık. Onlarca insanın katili olan suçlular İran`da idam edildiklerinde ise, tepkiler ayyuka çıkmaktadır. Katledilen ve suça maruz kalan insanların mağduriyeti yok sayılarak insan haklarından dem vuruluyor.

siyonistler Gazze`de binlerce kadın ve çocuğu öldürürken yine bu malum güruhun sesini işitmedik. Furkan savaşında, siyonistler yüzlerce Filistinli kadın ve çocuk katletti göz göre göre. Lakin hazırlanan malum kuruluşlarca hazırlanan raporda iki tarafın da suçlu olduğu ve sivillere karşı suç işlediği söylenerek, siyonistlerin cürümleri hafifletilemeye çalışılıyordu.

Norveç`teki katliama bakınız, gösterilen tepkilerin asıl nedeni terörün kendilerini vurmasıdır. Ama tepki gösterilirken bile, dikkat ediniz, olay mecrasından yine saptırılıyor. Bu suçun katilinin iddia ettiği gibi eylemin bireysel olmadığı açıkça ortaya çıktı. Aşırı sağcı örgütlerin bu olayın arkasında olduğu ileri sürülerek, Müslümanlara karşı Yahudi - Hıristiyan birlikteliğini kutsayanların işi olduğu gerçeği gizlenmeye çalışılıyor. Dahası bu terörün siyonist israil adına işlendiği neredeyse kesin. Breivik`in; Norveçli gençleri israil`i boykot ettikleri ve özgür Filistin`i istedikleri için öldürdüğü ortaya çıktı. Uzmanlar, saldırıda özellikle üzerlerinde “Free Palestine” tişörtleri olan gençlerin öldürülmesinin dikkat çekici olduğunu bildirdi.

Breivik`in, siyonizm yanlısı bir Hıristiyan olduğuna işaret eden Norveçli uzmanlar, bu olayın israil adına işlendiğinin çok açık olduğunu söylediler. Ama bu skandalın tüm dünyada siyonizm karşıtı bir kampanyaya dönüşmesi beklenirken, olay saptırılıyor. Oysa Norveç`in, Filistin bağımsız devletini tanıyacağını açıkladıktan sonra karşı karşıya kaldığı siyonist komplolar açıktır..

Norveç`teki olayların ilk anlarını hatırlayınız. İslam ve insanlık düşmanları bu olay üzerine mal bulmuş mağribi gibi, ortalık toz duman iken ve dahası hiçbir belirginlik yokken kendi deyimleri ile bu olayın adını “İslami Terör Saldırısı” olarak koydular. Daha sonra bu kişinin Hıristiyan olduğu ortaya çıkınca, “Avrupa`nın göbeğinde Hıristiyan Terörü” şeklinde bir başlık gören olmadı. Yani terör ile Hıristiyanlık kelimeleri yan yana getirilmedi.

Maksatlı olarak İslam ve terör bir arada zikredilerek terör ve İslam bilinçaltında özdeşleştirilmeye ve kitlelerin İslam`a olan yönelişi kırılmak isteniyor.

İşte size Batı`nın çirkin yüzünü ortaya koyan birkaç tespit. Batı, bu güne kadar en masum evrensel insani değerlere sahip çıkıyor gibi görünerek, bu değerleri çirkin emelleri için kullandı ve bizatihi bu değerlerin hürmetlerini kendileri talan etti.

Anlaşılan o ki, insan hakları temalı kutsal şiiri terennüm eden uğursuz Batı baykuşunun sesini işitmeye devam edeceğiz. Bir yerde Batı insan haklarından bahsediyorsa, biliniz ki, yakın zamanda orada insan haklarının hürmetini ayaklar altına alacaktır. Hak ve adalet kelimesi ile Batı`nın riyakârlığı biri birlerine ne kadar da uzak kavramlar!