Amacı, ülkeler arasında yaşanabilecek sorunları barışçıl yollarla çözmek idi. Birinci Dünya Savaşı`ndan sonra Wilson ilkeleri de baz alınarak yeni bir dünya savaşının yaşanmaması, yenilen milletlerin haklarının korunması, güçsüz ülkelerin uluslararası arenada korunması için bugünkü BM`ye benzeyen bir uluslar arası örgüt olan Cemiyet-i Akvam kuruldu. Fakat kısa bir süre, sonra bu cemiyetin, emperyal yönü daha baskın ve güçlü milletlerin kontrolü altına girmesi ve uluslararası baskı aracına dönüşmesi üzerine bağlayıcılığını ve geçerliliğini yitirdiği için 1946 yılında lağvedildi.
Daha sonraları sözde aynı misyonun icrası için kurum ve komisyonları ile 24 Ekim 1945`te BM kuruldu. Sözde dünya barışını, güvenliğini korumak ve uluslar arasında ekonomik, toplumsal ve kültürel bir iş birliği oluşturmak için kuruldu. Bunlar kağıt üzerinde olanlar. Hayatın gerçeklerine baktığımız zaman tablonun çok daha farklı olduğunu görürüz. BM, daima küresel aktörlerin emellerine hizmet etmiştir. Özellikle soğuk savaşın sona ermesinden sonra, İslam Âlemi için tam bir kabusa dönüşmüştür. israil ve diğer küresel aktörler aleyhinde karar almak nerdeyse imkansız.
Kazara israil hakkında bir karar alınsa bile, israil bu karara uymuyor ve hiçbir yaptırımla da muhatap olmuyor. Sadece çok uç hallerde, o da Müslümanların tansiyonunu indirmek ve ümmetin direniş refleksinin şahlanmaması için kınama kararlarına imza atabiliyor. Müslümanlar hakkında alınan bir karar ise hemen uygulanıyor ve zulüm kararlarına uyulmadığı zaman ise, hemen bir şantaj aracı olarak NATO devreye giriyor.
Yani teorinin aksine pratikte İslam coğrafyasındaki tüm zulümlere BM öncülük etmiştir. Şu an İslam Alemi`nde yaşanan tüm acı, işgal ve talanların merkezinde BM, NATO ve bu sözde uluslar arası kurumları denetimleri altında tutan aktörler ve onların yerli işbirlikçileri vardır. Güvenlik Konseyi on beş ülkeden oluşmakta olup, bu üyelerden beşi daimi üye statüsündedir ve mutlak veto yetkisine sahiptir. Bu ülkeler ABD, Rusya, Çin Halk Cumhuriyeti, Birleşik Krallık ve Fransa`dır. Güvenlik Konseyinin karar alabilmesi için 9/15 oranı gerekli olup, daimi üyelerden herhangi birisinin aksi yönde oy kullanmaması gereklidir. Zaten BM`nin teşkiline ve karar organlarının işleyiş şekline baktığımızda aslında niçin teşkil edildiği açıkça anlaşılır.
NATO`ya gelince, resmen açıklanmasa da II. Dünya Savaşı sonrası oluşan politik ayrımda, İngiliz Lord Ismay`ın deyişi ile “Rusları dışarıda, Almanya`yı alaşağı edilmiş halde ve ABD`yi içeride” tutmak için 4 Nisan 1949`da Washington Antlaşması ile kurulmuştur. Özellikle soğuk savaş döneminin sona ermesi sonrasında, misyonunu tamamlandığı halde lağvedilmemiş; konseptinin yeniden dizayn edilip yeni bir düşman tanımlaması geliştirilerek, tehdit algısı ve öncelikleri değiştirilmiştir. Bu süreçle beraber BM ve NATO, adeta Müslümanların tepesinde sallanan demoklesin kılıcına dönüşmüştür. NATO, İslam`la savaşan bir Haçlı İttifakı haline gelmiştir. Yaptığı katliamların haddi hesabı yoktur.
Adeta Pentagonun bir alt komisyonu gibi çalışmaktadır. Libya, Irak, Afganistan, Pakistan gibi İslam coğrafyaları NATO tarafından adeta bir kan gölüne çevrilmiştir. Şu anki temel misyonu, tamamen temsil makamından uzaklaşmış ve sömürülmeye hazır kuklalar tarafından yönetilen İslam`la bağları koparılmış, Amerika`nın himayesine muhtaç devletçikler oluşturmaktır. Yani çağdaş mandacılık ve sömürgeciliği en acımasız şekli ile başka adlar altında uygulamak ve özellikle ümmet bilincini ve ruhunu imha etmektir. Bu projeye karşı direnen onurlu Müslümanları ise yanlarına aldıkları ve yönlendirdikleri işbirlikçiler vasıtası ile terörist ilan edip izole temek ve saf dışı bırakmaktır.
Böyle bir fotoğraf orta yerde duruyorken, halkı Müslüman ülkelerin BM ve NATO şemsiyesi altında kalmaları teslimiyetten ve kendilerine ait olmayan bir zeminde figüranlık rolünden başka bir şey değildir. İslam ülkeleri kendilerine musallat olmuş, felaket ve yıkımdan başka bir şey getirmeyen bu, sözde uluslararası kuruluşların üyeliğinden çıkmalıdırlar. Onurluca ve adil bir zeminde gerçek dünya siyasetinde karşılığı olan bir temsil konumu ile BM ve NATO`nun muadili olan iki uluslararası kuruluş tesis etmelidirler. O gün tüm halklar daha onurlu ve adil bir şekilde temsil edildiklerini göreceklerdir. Müslümanlar arasındaki ihtilafların çözümü için ve işgallere karşı korunmak için, Birleşik İslam Meclisi veya Birleşik Müslüman Topluluğu ve Birleşik İslam Orduları oluşturulmalıdır. NATO`nun her geçen gün daha da pervasızlaşan zulüm, katliam ve cinayetleri; böyle bir oluşumu daha da elzem hale getirmektedir.