Küresel şer odakları, işgalleri ile zulüm ve yıkıma sebebiyet verdikleri gibi, işgallerini zahiren sonlandırdıkları zaman da, çekildikleri beldelere ektikleri fitne ve nifak tohumları ile o coğrafyayı viran etmeye devam ediyorlar. Irak`ta şu an mevcut olan fotoğraf, tam da budur. Kimyasal silah bahanesi ile Irak`ı işgal eden ABD ve müttefikleri, öyle bir yıkıma sebep oldu ki, Irak toplumu onlarca yıl geriye gitti. Her açıdan Irak toprakları harabeye döndü. İşgalle beraber bu coğrafyada var olan krizler ve ayrılıklar daha da derinleşti.

İşgal süresince bütün taraflar biri birlerine üstünlük sağlayamayacak ve kendi bölgelerinde aktör olabilmeleri için ABD`nin yardımına muhtaç olacak hale getirildiler. Çekildikten sonra ekmiş olduğu nifak tohumlarından ve işgal süresince toplumun farklı kesimlerinin biri birlerini kıyımdan geçirmelerinden dolayı, birlikte yaşamla iradeleri ortadan kalktı. Güçlü bir toplum oluşturma zemini, özlemi, bilinç ve şuuru tamamen ortadan kaldırıldı.

Bu gün gelinen noktada, toplumun farklı kesimleri biri birlerine üstünlük sağlayamıyor. Eğer herhangi bir kesim daha üstün bir hale gelirse, karşı taraflar destekleniyor ve taraflardan herhangi birinin gücünün kontrol edilemez aşamaya gelmesi engelleniyor. Böylelikle kimse kendi gücü ile ayakta duramıyor. Bu rekabette var olmaları için, küresel şer odaklarına dayanmaları ve onların taleplerine uymaları gerektiği mesajı net olarak veriliyor. Irak`ta belirlenen siyasi rotanın dışına çıkma eğilimini gösterenler hemen hizaya çekiliyor.

Kürtler, bağımsızlıktan bahsedince ve petrol konusunda nispeten bağımsız bir politika takip etme eğilimini ortaya koyunca, Amerika`nın hışmına maruz kaldı. Daha önceki Amerikan politikasının rüzgarı Kürtler için biraz farklı esmeye başladı. IŞİD ile çatışmalar neticesinde Barzani`nin gereken mesajı aldığını düşünen ABD, bölgede üstün bir güç oluşmaması adına IŞİD`i havadan bombalamaya ve Kürtlere ağır silahlar vermeye başladı. Elbette IŞİD`i gerileten ABD bombardımanının Kürtlere yansıyan bir bedeli ve maliyeti olacaktır. Kürtlere verilen mesaj net ve açıktır: “Benden izinsiz bir adım atamazsınız, bütün politikan benim iznime tabi olmalıdır.” Yine ABD`nin müdahalesi; Batı`nın, Hristiyanların ve İslam dışı unsurlar konusunda nasıl bir hassasiyete sahip olduklarını açık bir şekilde ortaya koymuştur.

Irak`ta öylesine bir yapı oluşturulmuş ki, sadece Sünni ve Şiiler değil, aynı zamanda Sünniler kendi içlerinde, Şiiler de kendi içlerinde kavgalıdırlar. Bölgenin muktedir aktörlerinden İran ise, bu denklemde yerel aktörlerden kendi politikaları ile uyumlu olanları desteklemeye devam ediyor. Son gelişmeler, İran`ın, has adamı Maliki`yi gözden çıkardığını gösteriyor. Maliki, artık İran`ın ve Şiilerin de sırtında bir kambur haline gelmiştir.

Amerika`nın, İslam Âlemi`ne yönelik politikasının temel felsefesi şudur: Müslümanlar bölünebilecek en küçük parçalara bölünmeli, İslami unsurların bir araya gelme, birlikte hedeflerini tayin etme ve hareket etme kararlılığı ortadan kaldırılmalıdır. Askeri kuvvetten yoksun, israil ve Batı`nın çıkarları için tehdit olmayan ve iktidarlarının devamı Batı`ya bağlı olan küçük devletçikler meydana getirilmelidir. Yani bugün Arap emirliklerinin durumu ne ise, bütün İslam Âlemi, şartlar oluştukça aynı hale getirilmek isteniyor. Askeri kudretten yoksun, sadece halkına karşı kullanabileceği bir jandarma gücü olacak olan bu devletçikler, ekonomik anlamda da Batı`nın emrine seferber bir yapı durumuna gelecekler.

Yakın zamanda Amerika`nın yaşadığı ekonomik krizde Körfez fonlarının bu darboğazı aşmak için nasıl seferber edildiğini ve on milyarlarca doların Amerika için akıtıldığını hatırlayalım. Askeri kuvvetten yoksun ve her biri kendi başına Batı ile muhatap olan, birbirlerine değil, küresel şer odaklarına yakın duran bu yapıların yaygınlaşması ile ümmet şuuru ve bilinci tamamen ortadan kaldırılmak isteniyor. Öyle bir zaman gelecektir ki, pratikte İslam Ümmeti kavramı hayal olacaktır. Her İslam toplumu, ekonomik ve kültürel anlamda Batı`ya entegre olmuş ve aslından uzaklaşmış ve farkında olmadan köle haline gelmiş birer topluma dönüşecektir. Bu sinsi köleliğin ismi de “Batı ile entegrasyon ve modernleşme” olacaktır.

Irak ve diğer İslam beldelerinde İslam unsurlarının birlikte yaşama azim ve iradeleri daha fazla zarara uğramadan, herkes, mesuliyet çerçevesinde ve fedakârlık yapabilme anlayışı ile hareket etmelidir. Ümmet şuuru çerçevesinde sorunlar müzakere edilmeli ve adil çözümlere odaklanılmalıdır.

Aksi takdirde, basit siyasi çıkarlar, stratejimizin temel unsuru haline gelirse bu anlayış İslam`ın bütün unsurlarının ve halklarının felaketi olur. İşler daha fazla çıkmaz ve geri dönülmez bir mecraya girmeden taraflar ve arabulucular üzerlerine düşen; tarihi, İslami ve insani sorumluluklarının gereğini yapmalıdırlar.