Siyonistlerle yapılan müzakerelerin ne kadar yanlış ve zararlı olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Direnişten başka hiçbir dilden anlamayan siyonist rejim, sözde müzakere sürecinde işgalini daha da pekiştirmek üzere adımlarını hızlandırmaya başladı.
Mahmut Abbas rejimi her ne kadar inkâr etse de siyonistlere verilen tavizler yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlıyor.
En son Mahmut Abbas`ın yerlerde sürünen imajını düzeltmek ve yürüttüğü müzakerelerde elini güçlendirmek için (Hamas`a karşı) bazı Filistinli esirler serbest bırakıldı. Bugüne kadar Filistin davasının en temel konularından birisi olan esirler konusunda hiçbir şey yapmayan ve eleştirilerin hedefinde olan Mahmut Abbas, böylelikle bu konuya duyarsız olmadığını(!) göstermek istedi. Yine, “müzakerelerden, zarardan başka bir netice çıkmaz” diyenlerin yanıldıklarını ve müzakerelerin ne kadar faydalı(!) olduğunu göstermeye çalıştı.
Bu çerçevede 26 Filistinli esir serbest bırakıldıktan sonra siyonistlerden Kudüs`ün Yahudileştirilmesine yönelik inanılmaz adımlar geldi. Mahmut Abbas`ın sevinci çok kısa sürdü. Siyonistlerle müzakerenin yılanla aynı torbaya girmek olduğu bir kez daha görüldü. Müzakere ve iyi niyet zemininden bahsedildiği bir dönemde siyonistler, kabul edilemez icraatlarını hızlandı.
İsrail`in Kudüs`te 1500 yeni konut inşa edeceği israil radyosu tarafından açıklandı. Terör rejimi israil`in Başbakanı`nın Doğu Kudüs`e 500 yeni konut yapılmasını onayladığı bildirildi.
İnşa edilecek yeni konutların, “serbest bırakılan 26 Filistinli tutuklu karşılığında tazminat” olduğunu iddia eden terörist Netanyahu, Filistinli liderlerin de bu anlaşmadan haberdar olduğunu ileri sürdü.
Bu durumun aleni olarak kamuoyuna yansımasından ve yapılan açıklamalardan sonra Ramallah yönetimi panikledi ve Netenyahu`nun iddialarından haberleri olmadığını söyledi.
Zaten israil`in aciz Ramallah yönetimini kaale alma gibi bir dertleri yoktur. Ama imaj düzeltme operasyonu için esirlerin serbest bırakılması mukabilinde Mahmut Abbas yönetiminin her zamanki gibi hakları olmayan tavizleri verdikleri açıktır. İsrail radyosunun açıklamış olduğu bu adım, verilmiş olan tek taviz değildir. Filistin davasının istikbalini dert edinmekten uzak olan ve ihaneti vizyon olarak benimseyen bu işbirlikçi yönetim, siyonistlerin attıkları işgal adımlarının altına imza atmak suretiyle işgale meşruiyet kazandırmaktadır; “Ulufe” ve “aferinler” için Filistin davsını parça parça satmaktadır. “Müzakere” adı altında yapılan ihanet görüşmeleri esnasında israil`in tavırlarında hiçbir değişme olmadı. Tam aksine saldırganlıkları daha da arttı.
Filistinlilerin ekinleri, bağ ve bahçeleri yine yakılıp tahrip ediliyor. Uçaklar, Gazze`yi yine bombalıyor. Filistinliler yine şehit ediliyor. Çocuklar dâhil, her gün birçok Filistinli tutsak ediliyor; işkencelerden geçiriliyor. Filistinlilerin evleri yıkılıyor. Yahudi yerleşim birimleri inşa ediliyor. Özellikle Mescid-i Aksa`nın basılması ve işgal edilmesi olağan hale geldi. Müslümanların buraya girmelerine çeşitli bahanelerle müsaade edilmiyor. Kudüslü Filistinliler çeşitli bahanelerle evlerinden kovuluyor. Ve bu liste böylece uzayıp gidiyor. Yani işbirlikçi Abbas rejiminin görüşmeleri, (göstermelik bile olsa) işgalcilerin tavırlarında bir değişiklik oluşturmadı. Tam tersine daha da saldırganlaştılar. Yukarıda belirtildiği gibi sadece bazı esirler serbest bırakıldı, ama işgalciler kabul edilemez adımlar atıp “bu da serbest bırakılan esirlerin fidyesidir” dediler.
BM`nin işgal altındaki Filistin topraklarındaki İnsan Hakları Özel Raportörü Richard Falk israil işgalinin “uluslararası hukuka hakaret” olduğunu söylerken Mahmut Abbas`ın kılı kıpırdamıyor.
Falk`ın yapmış olduğu açıklamalar ve tespitler son derce önemlidir.
Bazı tespitler şöyle:
- 1993`te Oslo süreci başladığından bu yana işgal altındaki topraklarda Yahudi yerleşimci nüfusu 2 kattan daha fazla arttı.
- Batı Şeria ve Gazze`deki su kaynakları üzerindeki Filistinlilerin hakları gasp edilmiştir.
- Gazze`deki insanlar toplu olarak cezalandırılıyor
- Yerleşim yerlerini genişletme çabaları, Filistinlilere devasa ve telafi edilemez zararlar vermiş ve 1967 yılından beri Filistinlilere verilen bu zararların tazmin edilmesi gerekmektedir.
Liste bu şekilde uzarken sorulan bir soru üzerine Richard Falk, görüşmelerden yana pek de iyimser olmadığını açıkladı.
Şimdi sormak lazım, bu neyin müzakeresidir ve hangi müzakereden bahsediliyor? Bu davaya siyasi hırstan dolayı yapılan ihanetler ve verilen kurbanlar yetmedi mi? İşgalcilerin attıkları her adım reddedilmeye mahkûm iken Abbas, bu girişimleri ile işgal adımlarını meşrulaştırıyor. Adeta işgal kuvvetlerinin noteri gibi vazife görüyor.
Bu işbirlikçi taife sadece Filistinlilerin değil, İslam Ümmetinin de istikbaliyle oynuyor.